Gutenberg
Demir Madencisi
- Mesajlar
- 329
- En iyi cevaplar
- 0
- Beğeniler
- 491
- Puanları
- 600
- Ruh hali
Hiç fark ettiniz mi? Bazen aklınıza bir kelime takılır ve o kelime hakkında bir süre kafa yorarsınız. Ve o kelimeyi aklınızdan her geçirişinizde kelime sanki yeni öğrenmiş gibi anlamsız ve garip gelir. Bu konuya bilim dünyası Semantik (Anlamsal) Doygunluk adını veriyor ve biz bugün bu konuyu işleyeceğiz.
St.Louis'te bulunan Washington Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. David Balota bu konuyu şöyle açıklıyor: "Bu durum, herhangi bir sebeple yorulmak gibidir. Eğer bir dambılı sürekli kaldırırsanız, bir yerden sonra sisteminiz yorulacaktır. Aynı şeyi sinir sisteminiz için de düşünebilirsiniz: sürekli tekrar eden bir elektrik atımını bir noktadan sonra nöronlarınız ateşleyememeye başlayacaktır."
Yapılan araştırmalar sonucunda, her sözcüğün aynı şekilde ve aynı hızda semantik doygunluğa ulaşmadığı anlaşılmıştır. Hele ki birden çok anlamı olan sözcükler söz konusuysa bu doygunluğa çok çok daha zor ulaşılabiliyor veyahut hiç ulaşılamıyor.
Bu konuda Türk Dil Kurumu'nda 58 farklı anlamı olan "çıkmak" sözcüğünü örnek verelim. Kendisi semantik doygunluğa en zor ulaşan kelimelerden biri olma rekorunu elinde bulundurmaktadır.
Peki, Bu Neden Oluyor?
Sinirbilimsel olarak ifade etmek gerekirse, yukarıda da anlatıldığı gibi sinirlerin adeta "uyuşması"ndan kaynaklanmaktadır. Beynimizde sürekli aynı ilişki tekrarlandığı zaman, bir süre sonra kelimelerin söyleniş biçimi (ki buna sözel temsil de denmekte) ile anlamı arasındaki ilişki zayıflamaya başlar. Bir kimse bize bir noktadan sonra "ev" dediği taktirde, "ev" sözcüğünün aklımızda normalde uyanacağı görüntü uyanmaz. Bu şekilde sözcük bizim için anlamsızlaşır. David Balota, bunu da şu şekilde açıklamakta: "Bence bu durum, tüm sistemler için kaçınılmaz bir sonuç. Bir şeyi ne kadar fazla kullanırsanız, gelecekte kullanmak üzere o kadar az kalır. Nöronların tekrardan uyarılabilmek için enerjilerini geri doldurması belli bir zaman alır. Bu süreçte semantik doygunluk eski haline döner ve böylece 'ev' sözcüğünün anlamını yeniden algılarsınız. Bu kimi zaman birkaç dakika kadar sürebilir."
St.Louis'te bulunan Washington Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. David Balota bu konuyu şöyle açıklıyor: "Bu durum, herhangi bir sebeple yorulmak gibidir. Eğer bir dambılı sürekli kaldırırsanız, bir yerden sonra sisteminiz yorulacaktır. Aynı şeyi sinir sisteminiz için de düşünebilirsiniz: sürekli tekrar eden bir elektrik atımını bir noktadan sonra nöronlarınız ateşleyememeye başlayacaktır."
Yapılan araştırmalar sonucunda, her sözcüğün aynı şekilde ve aynı hızda semantik doygunluğa ulaşmadığı anlaşılmıştır. Hele ki birden çok anlamı olan sözcükler söz konusuysa bu doygunluğa çok çok daha zor ulaşılabiliyor veyahut hiç ulaşılamıyor.
Bu konuda Türk Dil Kurumu'nda 58 farklı anlamı olan "çıkmak" sözcüğünü örnek verelim. Kendisi semantik doygunluğa en zor ulaşan kelimelerden biri olma rekorunu elinde bulundurmaktadır.
Peki, Bu Neden Oluyor?
Sinirbilimsel olarak ifade etmek gerekirse, yukarıda da anlatıldığı gibi sinirlerin adeta "uyuşması"ndan kaynaklanmaktadır. Beynimizde sürekli aynı ilişki tekrarlandığı zaman, bir süre sonra kelimelerin söyleniş biçimi (ki buna sözel temsil de denmekte) ile anlamı arasındaki ilişki zayıflamaya başlar. Bir kimse bize bir noktadan sonra "ev" dediği taktirde, "ev" sözcüğünün aklımızda normalde uyanacağı görüntü uyanmaz. Bu şekilde sözcük bizim için anlamsızlaşır. David Balota, bunu da şu şekilde açıklamakta: "Bence bu durum, tüm sistemler için kaçınılmaz bir sonuç. Bir şeyi ne kadar fazla kullanırsanız, gelecekte kullanmak üzere o kadar az kalır. Nöronların tekrardan uyarılabilmek için enerjilerini geri doldurması belli bir zaman alır. Bu süreçte semantik doygunluk eski haline döner ve böylece 'ev' sözcüğünün anlamını yeniden algılarsınız. Bu kimi zaman birkaç dakika kadar sürebilir."
Dönüşüm Etkisi
Bu konunun bir benzerini, dilbilimde "transformation effect" yani "dönüşüm etkisi" olarak bulabilirsiniz. Aynı kelimeyi sık sık tekrarlayan insanların daha çabuk fark edebileceği bir durumdur kendisi. Bu olgu kapsamında sık tekrar edilen kelimeler, anlamlarını yitirirlerken ve yitirdiklerinden sonra farklı anlamlar kazanmaktadırlar. Örnek olarak, "ev" sözcüğünü sık sık tekrarlayan bir bireye bu sözcük bir süre sonra bağlaç olan "ve" gibi gelmeye başlayacaktır. Burada yine David Balota'nın açıklamaları devreye girmekte: "Eğer bunun hakkında düşünecek olursanız, beynimizde 'ev' sözcüğünü algılamamızı sağlayan bir şeylerin olması gerektiğini fark edersiniz. Ve bu algı, illa ki 'ev' sözcüğünün anlamı olmak zorunda değildir. Çünkü sözcüğün sözcüksel anlamı ile sözcüğün kendisi birbirinden farklı şeylerdir. Bunlardan biri 'ev' sözcüğünü tetikleyen uyaranı anlamamızı sağlarken, diğeri 'ev' sözcüğünün beyninizdeki anlamına erişmenizi sağlar."
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşıldığı üzere, üst üste 'ev' sözcüğünü tekrar ettiğimizde, o sözcüğü tetikleyen nöronlar yorulur ve bu nedenle bir diğer sözcüksel anlama geçiş yapılır. Bu, henüz yorulmamış olan bir sözcüktür. Örneğin, 've' sözcüğü... İşte bu nedenle semantik doygunluğa ulaşma sırasında, başka bir sözcüğün anlamı baskın hale gelebilir. Buna, "dönüşüm etkisi" adı verilir.
Meditasyon, Eğitim ve Dilbilim
Bu durum, ne ilginçtir ki meditasyonun neden zihnimizin gevşeyip rahatlaması konusunda işlevsel olduğunu açıklama potansiyeline sahip olduğu sonucuna varılmasını sağlıyor. Meditasyon yapanlar, "om" sözcüğünü çok iyi bilirler. Gözleri kapatıp, gevşeyip, bu sözcüğü uzun uzun tekrarlarlar. İşte "om" sözcüğüne odaklanıp bunu tekrar ettiklerinde, semantik doygunluğa erişirler ve "om" sözcüğü anlamını yitirerek birey "şu an"a odaklanabilir. Bu durum, düşüncelerin temizlenmesini ve olumsuz düşüncelerden arınmayı sağlar.
Yine ilginçtir ki bazı meditasyon tekniklerinde küfür ve hakaret gibi olumsuz sözcükler 45-60 saniye boyunca tekrar edilir. Bu sayede sözcüklerin nötrleşmesi ve anlamlarını yitirmesi hedeflenir. Bu, yaygın olarak kabul gören bir psikolojik tedavi yöntemi olmasa da, bazı insanların rahatsız oldukları sıfatların ("şişko" ya da "açgözlü" gibi) psikolojik olarak yıkıcı etkisinden arınmak için bu tür yöntemlere başvurabildikleri gözlemlenmiştir.
Olgunun ilginç sonuçlarından birisiyse (kendisi amcam olur ) , eğitim alanında ön plana çıkmaktadır. Birçok okul, çeşitli temel bilgileri tekrar tekrar söyleterek ezberletmeyi hedefler ("2 kere 2, 4 eder" gibi). Şahsen bana çok kof bir inanç gibi gelse de (ki aşağıda zaten ne kadar haklı olduğum anlaşılacaktır ) insanlar çok sayıda tekrarın ezberlemek için iyi bir yol olduğuna inanırlar. Halbuki 1962 senesinde Jakobovits ve Lambert tarafından üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırma, çok sayıda yapılan tekrarın semantik doygunluğa erişilmesine neden olduğunu ve bu nedenle kelimelerin (ve öğrenilmeye çalışılan şeyin) anlamını yitirdiğini göstermiştir.Bu konunun bir benzerini, dilbilimde "transformation effect" yani "dönüşüm etkisi" olarak bulabilirsiniz. Aynı kelimeyi sık sık tekrarlayan insanların daha çabuk fark edebileceği bir durumdur kendisi. Bu olgu kapsamında sık tekrar edilen kelimeler, anlamlarını yitirirlerken ve yitirdiklerinden sonra farklı anlamlar kazanmaktadırlar. Örnek olarak, "ev" sözcüğünü sık sık tekrarlayan bir bireye bu sözcük bir süre sonra bağlaç olan "ve" gibi gelmeye başlayacaktır. Burada yine David Balota'nın açıklamaları devreye girmekte: "Eğer bunun hakkında düşünecek olursanız, beynimizde 'ev' sözcüğünü algılamamızı sağlayan bir şeylerin olması gerektiğini fark edersiniz. Ve bu algı, illa ki 'ev' sözcüğünün anlamı olmak zorunda değildir. Çünkü sözcüğün sözcüksel anlamı ile sözcüğün kendisi birbirinden farklı şeylerdir. Bunlardan biri 'ev' sözcüğünü tetikleyen uyaranı anlamamızı sağlarken, diğeri 'ev' sözcüğünün beyninizdeki anlamına erişmenizi sağlar."
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşıldığı üzere, üst üste 'ev' sözcüğünü tekrar ettiğimizde, o sözcüğü tetikleyen nöronlar yorulur ve bu nedenle bir diğer sözcüksel anlama geçiş yapılır. Bu, henüz yorulmamış olan bir sözcüktür. Örneğin, 've' sözcüğü... İşte bu nedenle semantik doygunluğa ulaşma sırasında, başka bir sözcüğün anlamı baskın hale gelebilir. Buna, "dönüşüm etkisi" adı verilir.
Meditasyon, Eğitim ve Dilbilim
Bu durum, ne ilginçtir ki meditasyonun neden zihnimizin gevşeyip rahatlaması konusunda işlevsel olduğunu açıklama potansiyeline sahip olduğu sonucuna varılmasını sağlıyor. Meditasyon yapanlar, "om" sözcüğünü çok iyi bilirler. Gözleri kapatıp, gevşeyip, bu sözcüğü uzun uzun tekrarlarlar. İşte "om" sözcüğüne odaklanıp bunu tekrar ettiklerinde, semantik doygunluğa erişirler ve "om" sözcüğü anlamını yitirerek birey "şu an"a odaklanabilir. Bu durum, düşüncelerin temizlenmesini ve olumsuz düşüncelerden arınmayı sağlar.
Yine ilginçtir ki bazı meditasyon tekniklerinde küfür ve hakaret gibi olumsuz sözcükler 45-60 saniye boyunca tekrar edilir. Bu sayede sözcüklerin nötrleşmesi ve anlamlarını yitirmesi hedeflenir. Bu, yaygın olarak kabul gören bir psikolojik tedavi yöntemi olmasa da, bazı insanların rahatsız oldukları sıfatların ("şişko" ya da "açgözlü" gibi) psikolojik olarak yıkıcı etkisinden arınmak için bu tür yöntemlere başvurabildikleri gözlemlenmiştir.
Bir süre meditasyon ile uğraşmış ve hala hayatında yer barındıran biri olarak bir nokta ilgimi çekti. Meditasyonda tekrarlanarak ve uzatılarak söylenen kelimelere "Mantra" denir. Mantranın kelime anlamına "Zihni boşaltmak" diyebiliriz ve zaten temel olarak zihni boşaltmak ve konsantrasyonu arttırmak amacıyla kullanılırlar. Fakat mantraların çalışma prensibi, kelimelerin oluşturduğu ses ve yaydığı titreşime dayanır. Yani amaçları semantik doygunluk yaratmak değildir. Bu nedenle meditasyon yapan birinin "Pilaaaaav" diye mantra müziği yaptığını duymazsınız. Her kelimenin zihinsel boyutta oluşturduğu titreşim farklıdır bu nedenle amaca yönelik varolan farklı mantra müziklerinden seçilmesi ve söylenmesi (veya tercihen dinlenmesi) gerekmektedir. Ayrıca bir nöron grubunun semantik doygunluk yaşama hızı, hedef kelimenin uzunluğu ile doğru orantılı diye biliyorum. Bu nedenle en temel ve en yaygın olan "Om" mantrası yerine farklı mantralar seçilebilirdi. En azından bu zamana kadar topladığım bilgiler bu söylediklerim yönünde.
Öğrenmede tekrar yöntemi (Repetition on Learning) beyine ulaşan bilginin, hafızanın Short-Term Memory (Kısaca: STM. Türkçesi kısa dönem hafızası gibi bir şey oluyor fakat tam çeviremediğimden ingilizce yazmayı tercih ettim.) kısmında kalmaması ve kalıcı hafızaya (Long-Term Memory, kısaca: LTM) geçmesi amacıyla yapılan geçmişten süregelmiş bir yöntemdir. Yöntemin doğruluğu hakkında tartışmalar bulunmaktadır. Çünkü bu yöntemin sıkıntısı, öğrenciden öğrenciye bilgi aktarma mekanizmasının özelliklerinin (bilginin aktarılma süresi, STM'de kalma süresi, Filtre mekanizmasından geçebilip, geçemediği) değişkenlik göstermesidir. Bu nedenle daha efektif yöntemler aranmış ve Duyuya Yönelik Öğrenim (sense-based learning) veya Mantıksal Öğrenim (logic-based learning) gibi öğrenim tipleri kullanılarak öğretim teknikleri çıkmaya başlamıştır. Kısacası okulda tekrar edilerek öğretilen bir bilginin semantik doygunluğa ulaşmasının uzun süreli bir süreç olacağı görüşündeyim. Çünkü bilgi bu doygunluğu yaşamadan LTM'e geçmiş olur ve LTM'de depolanan bilgiler semantik doygunluğa kolay kolay ulaşmazlar. tabii ki bu benim görüşüm.
Açmayı hedeflediğim konulardan birinin sonuna geldik. Konu hakkında yorum ve eleştirilerinizi bekliyorum. Umuyorum ki artık bir kelimeyi sürekli tekrarladığımızda bunun nedenini biliyor oluruz
Son düzenleme: