[S] Herobrine's Born

Wollark

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
581
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
232
Puanları
640


A
çıklama:
Merhaba, arkadaşlar. Ben Wollark.
Bugün itibari ile Medieval ve Fantastic tarzı bir hikaye yazıp sizlerin önüne sunacağım.
Hepimizin bildiği üzere ülkemizde böyle tarz şeylere pek önem verilmiyor.
Ancak şunu bilin ki bu hikayeyi benim ve en önemlisi sizlerin keyifli zamanlar geçirebilmesi için yazıyorum.
Ben yazarken keyif alıyorum, umarım sizde okurken alırsınız.
Keyifli okumalar.

Künye:
Hikayemizin baş kahramanları Brine ve Vlad, Zümrüt Gölü yakınlarında ki İmparatorluk başkenti Crownland'de, iki farklı ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişlerdir. Vlad, zengin bir aileden gelmekle beraber erken yaşta İmparatorluk Kışlasında eğitim görmüş ve yetenekli bir şövalye olmuştur. Brine'de aynı Vlad gibi İmparatorluk Kışlasında eğitim görmek istemişse de, ailesinin fakirliği ve hayatın zorlu koşulları onu çiftçiliğe yöneltmiştir. İşte hikayemiz, yaklaşık 20 yaşlarında olan Brine ve Vlad'in Crownland'de normal bir güne uyanması ile başlıyor.

Not:
Okuyacağınız hikaye tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve ürünlerle hiçbir ilgi ve alakası yoktur.
Bölümler:

Güneş yavaş yavaş Crownland'i aydınlatmaya başlamıştı. Havada kuşlar uçuşuyor, yeni günün haberini insanlara cıvıldayarak veriyorlardı.
Vlad, hizmetkarının kahvaltı çağrısı ile gözlerini açmış, yataktan kalkmış ve üzerinde ki deri ceketi çıkarıp çelik zırhını üstüne geçirmek için harekete koyulmuştu. Zırhını giydikten sonra kapıyı açtı ve hizmetkarını takip etti. Masada anne ve babası onu bekliyordu. 'Günaydın.' dedi Vlad. Annesi masaya beyaz bir örtü sermiş, tahta kaseye bir kaç ekmek dilimliyordu. Babası ise hala yarı uykulu bir şekilde masada oturuyordu. Masa tamamlanınca Vlad hemen bir kaç dilim ekmek ve bir tanede bifteği ağzına indirdi. Sonra eline bir kova süt alıp dikleyerek onuda ağzına indirdi ve sonra oturakların üzerinde duran kılıcı alıp, ailesine veda edip şehir surlarının yolunu tuttu. Brine ise güne babasının 'Kalk artık seni işe yaramaz teneke! Koskoca tarlayı ben mi düzene sokacağım, çiftlik sahibi bizi işten mi kovsun seni aptal, kalk hadi kalk!' sözleri ile yeni bir güne gözlerini açmıştı. Hemen acele ile üstünde ki yırtık deri ceketlerle odasından fırladı ve tarlaya indi. Çiftlik sahibinin evinin yanında ki ahırın üst katında yaşıyorlardı. Çünkü geçen ay ailesi elinde kalan son şey olan evlerinide yitirmişlerdi. Brine hemen eline bir çapa aldı ve çiftliğe, olgunlaşmış olan buğdayları, havuçları ve patatesleri toplamaya gitti. Annesi ve babası ise tarlanın suyunu yeniliyordu. Brine, kendi kendine bir şeyler mırıldanarak olgunlaşan mahsulleri toplamaya başladı. O sırada şehrin yakınlarında ki Meşe Ormanında, yaklaşık 75-80 kişilik bir kamp oturmuş şehre saldırı planları düzenliyorlardı. Haydutların başında Koca Darem denilen bir adam vardı. İçkisinden bir yudum aldıktan sonra 'Öyleyse bu akşam, en umulmadık anda saldırıyoruz beyler, anlaşıldı mı?' dedikten sonra herkes bir ağızdan 'Emrin olur Darem!' diye bağırdı. Saatler geçmiş, Brine ve ailesi tarlada ki işini bitirip bir köşeye çekilmiş, Vlad ise eve doğru yola koyulmuştu. Eve geçmeden önce hayatının aşkı, olmazsa olmazı Laela'ya uğrayacaktı. Brine, güneş alçalırken farkında olmadan 'Ne kadar güzel bir manzara.' dedi. Babası ona kızarak 'Brine, ne zaman bırakacaksın artık bu çocuksu lafları! Büyü artık, bazen benim oğlum olmaya layık olmadığını düşünüyorum.' demişti. Brine neredeyse, yaklaşık 10 yıldır babasından hiç olumlu bir laf duymamış, hep bu çirkin ve kötü laflara maruz kalmıştı. Hep kalbi kırılıyordu ancak bunu belli etmiyordu, her şeyin düzeleceğine inanmak istiyordu ancak ailesi hayattan ümidini kesmişti. Bunlar olurken Vlad, Laela'nın evine vardı ve Laela'nın dudağına bir iyi akşamlar öpücüğü kondurdu. Birbirleri ile bir süre sohbet ettiler ve Vlad geri evinin yolunu tuttu. Tüm bunlar olurken güneş yavaş yavaş alçalıyordu...
Güneş, eteklerini Crownland'in üzerinden çekmiş, hava kararmıştı.
Sokakta sadece haraç kesen 17-18 yaşında ki çocuklar ve evi barkı olmayan fakirler kalmıştı. Crownland halkı evine çekilmiş, kızıltaş lambalarını yakmıştı. Anneler akşam yemeği için hazırlık yapıyor, babalar bir köşeye çekilmiş ya kitap okuyor ya da uyukluyorlar, çocuklar da oyuncakları ile oynuyorlardı. Biraz sonra başlayacak felaketten kimsenin haberi yoktu. O sırada, tüm bunlar olurken çiftlik sahibi Yawis, Brine'i yanına çağırttı. Yawis:
'Brine, senin için bir görevim var. Sur Bekçisine, Zümrüt Gölü yakınlarında ki Haradron Pazarından aldığım elmas çapaları emanet etmiştim. Gidip onları benim için alda gel.'
Brine:
'Tabii efendim. Şimdi yola çıkıyorum.'
Brine, efendisinin isteklerini bekletmemek için hemen yola koyuldu. Sokakta yürürken kolu kesik, bir şeyler mırıldanan, ellerinde küçük demir bıçaklar olan çocuklar ona bakıyordu. 'İşte şehrin en sevmediğim yanı bu.' dedi Brine kendi kendine. Surlara ulaştı ve Sur Bekçisi'ne seslendi. Sur Bekçisi aşağıya inemeyeceğini, yukarı çıkması gerektiğini söyledi. Brine merdivenlere tırmanmaya başladı. O sırada Vlad'de şehir surlarına doğru yol almıştı çünkü, kılıcını orada unutmuştu. Brine merdivenlere tırmandıktan sonra Şehir Bekçisi 'Bir dakika bekle şurada olacaktı.' dedi ama der demez birden tam göğsüne bir ok saplandı. Brine'nin yüzü kanlar içinde kalmıştı. Brine donup kaldı, yavaşça kafasını surlardan aşağı çevirdiğinde büyük bir ordunun şehre yaklaştığını gördü, o sırada hemen omzunun yanından bir ok daha geçti. Brine çığlık atmak istedi ama, atamadı. Çapa almak için gittiği yerde şu an Şehir Muhafızları ile haydutlar birbirlerine çığlıklarla ok atıyorlardı. Ordunun ortasında 15-20 kişilik bir grup şehir kapılarını kırmak için kocaman bir odun taşıyordu. Vlad sesleri duymuş surlara doğru koşmaya başlamıştı, tüm halk ayağa kalkmıştı. Babalarda muhafızlara destek vermek için ellerine birer kılıç ve sopa aldılar. İmparatorluk Sarayı'na haber gitmiş, İmparator Winskin sinirlenmişti. 'Desteeek, destek gönderin surlara, işe yaramaz herifler, hepinizi idam ettireceğim!' diyor, birde etrafa küfürler saçıyordu. Koca Darem 'Haydi beyler! Kıralım şu kapıyı diyerek o da oduna yüklendi.'. Şehir kapısının çıtırtıları duyuluyordu. birçok muhafız kapının önünde toplandı. Fazla olmadı, 1-2 dakika sonra kapı kırıldı. O sırada Vlad surlara varmış, kılıcını kaldığı yerden almıştı. Ancak üstünde zırhı yoktu! 'Malumat verin, neler oluyor?!' diye bağırıyordu. Zavallı Brine ise tüm bu çatışmanın içinde kalmıştı. Ona doğru koşan bir haydut gördü. Artık o da ailesi gibi hayattan ümidini kesmişti. Haydut, Brine'nin savunmasız olduğunu anlayınca, onu hemen öldürmedi, dalga geçerek itikledi ve Brine yere düştü. 'Ölümü tatmaya hazır mısın?!' diye bağırdı haydut. Ancak tam o sırada haydutun göğsünden uzunca bir kılıç çıktı. Brine'nin yüzünde ki kanlar tazelenmişti. Haydut yere yıkıldı ve arkasından Vlad çıktı. 'İyi misiniz?' diye sordu. Brine sadece 'Te-teşe-kkü-rler.' diyebildi ve çapayı alıp çiftliğe doğru koşmaya başladı. Ancak kanlı savaş devam ediyordu.
Brine arkasına dahi bakmadan savaş alanından topukladı.
Arkasına bakmıyordu ancak önüne de baktığı pek savunulamazdı çünkü, ayağı bir taşa çarpıp yere yuvarlanmıştı. Şehrin diğer ucuna doğru koştuğunu fark etti. Ayağa kalktı ve silkelendi. Aklında bin bir türlü soru vardı. Çiftliğe ne olmuştu, anne-babası yaşıyor muydu? Çiftliğe doğru koşmaya başladı. Olamaz, çiftlikten dumanlar yükseliyordu. 'Korkaklığın zamanı değil Brine, dal içeri!' diye içinden geçirdi ve olağan gücüyle çiftlik kapısını kırıp içeri girdi. İlk önce, yerde yatan çiftlik sahibi Yawis'in küle dönmüş bedeni ile karşılaştı. Biraz daha ilerlediğinde çiftlik sahibinin karısı Andafine'nin cansız bedeni ile karşılaştı, yoğun isten boğulup ölmüş olmalıydı. O sırada, 'İMDAT! Yardım edecek kimse yok mu?!' diyen bağırışlar duydu. Bu sesler, anne ve babasının sesiydi! Hala onları kurtarabilmesi için bir şansı vardı! Sesin geldiği yere doğru yöneldi ve merdivenlerin altına girmiş olan yarı baygın anne ve babasını dışarı güçlükle dışarı çıkardı.
Zaman su gibi akıp geçmişti. Güneş yavaş yavaş Crownland'i ve şehrin yerlerine uzanmış onlarca cansız bedeni aydınlatıyordu. Brine'nin anne ve babası kendine gelmişti. Artık oğullarına çok daha farklı bir göz ile bakıyorlardı, ona hiç görmediği bir ilgi gösteriyorlardı. Babası gülerek 'Sonunda bir işe yaradın evlat!' dedi. Brine'nin yüzünde hafif acımsı bir gülümseme belirdi. Çünkü, anne-babasını kurtardığına sevindiği kadar onlarca insanın canından olmasına üzülüyordu. 'Ben surların oraya kadar gidiyorum. Neler olmuş kontrol edeceğim.' dedi ve surlara doğru yol aldı. Surlara vardığında yerde yatan o kadar çok cansız beden vardı ki, iğne atsan yere düşmezdi. O sırada İmparator Winskin ve özel korumalarının geçen hayatını kurtardığı adama elmastan bir arma taktığını gördü. Halk o tarafa toplanmıştı. Brine halkın arasına karışıp 'Neler oluyor?' diye sordu. Halkın arasından cılız sesli bir adam 'Dünkü savaşta birçok başarı elde etti. Bu yüzden İmparatorluk Kışlası Başkanı rütbesini ve Halkın Kahramanı ünvanını almaya hak kazandı. Artık bu şehir ve askerler ondan sorulacak ve İmparator'un sağ kolu olacak. Brine bu habere çok sevinmişti, gidip tebrik etmek istedi. Ancak orada olan muhafızlar buna izin vermeyip Brine'i yere ittiler. Bunu fark eden Vlad, 'Ne yapıyorsunuz siz! Bırakın, gelebilir.' diyerek muhafızlara emir verdi. Brine, Vlad'in elini sıkarak 'Dostum, dün sana tam olarak teşekkür edemedim. Sana minnettarım, senin en büyük hayranlarındanım!' dedi. Vlad'de gülümseyerek Brine'a teşekkür etti. O sırada Brine'nin anne ve babası da oraya geldiler. Brine'nin annesi 'Haydi tebrik edelim delikanlıyı.' dedi. Babası ise 'Ne tebriği hanım?! İşimizden olduk, ne yeyip içeceğiz, nerede kalacağız, kahrolduk kahrolduk!' dedi ve bağırmaya başladı 'Sen ve adamların, Winskin! Kahrolun, burası ne biçim bir şehir, kimsenin yaşamı garanti altında değil, kahrolun, kahrolun!'. Winskin öfkeyle arkasını dönüp Brine'nin babasına, 'Seni alçak herif, sen kimsin de şahsıma böyle laflar ve hakaretler etmeye cüret gösterirsin? Muhafızlar çabuk bu adamı ve karısını asın! İbret olsun diyede akşama kadar meydanda asılı halleri ile sallanıp dursunlar!'. Brine'nin beyninde şimşekler çakmıştı, donup kaldı. Annesi 'Ne yaptın beyim?' diyerek çığlıklar atıyordu. Muhafızlar ikisinin de kollarını tuttular, bir kaç asker demir direğe ip bağlamaya başladı. Brine, Vlad'e dönerek 'O-o-on-nlar benim annem ve babam!' dedi. Vlad, Brine'a dönüp 'Üzgünüm dostum, bu durumda yapabileceğim hiçbir şey yok.' hiçbir şey yok, hiçbir şey yok... Nasıl hiçbir şey yoktu! Olmaz, olamaz o imparatorun sağ koluydu elbette yapabileceği bir şeyler vardı! Brine kafasını döndürüp baktığında anne ve babasının boyunlarına iplerin geçirilmiş olduğunu gördü. Anne ve babası ona son kez ağlamaklı bir bakış attılar. Brine diz üstü yere yığıldı. 'HAYIR! Lütfen yapmayın, 40 yıl köleniz olurum yeter ki yapmayın!' diye bağırdı ama nafile. Onun sesi muhafızlar için bir sinek vızıltısından daha değersizdi. İki muhafız aynı anda anne ve babasının altında ki basamakları çektiler ve iki çiftin de ayakları havada kaldı. İki çift, titriyorlardı, boğuk sesler çıkarıyor, Brine demeye çalışıyorlardı. Brine'nin yapabileceği tek şey sadece onlara öylece durup bakmaktı, göz yaşlarıyla...

Saatler, saatler geçmişti. Yavaş yavaş akşam oluyordu. Herkes evine çekilmeye başlamıştı. Bir kaç dakika sonra Şehir Meydanının ortasında sadece tek bir kişi kalmıştı. Ellerini ve başını yere dayamıştı. Başını yavaşça kaldırdı, yüzü toz olmuştu. Eliyle yüzünde ki tozları temizledi ve tam önüne baktı. Hala anne ve babası darağacında dikili bir şekilde sallanıyordu.
Kısık seslerle, 'Hayat, artık benim için önemini yitirdi. Her şey düzeldi derken, tüm bu olanların anlamı nedir? Kahrolası Winskin!' diye söylendi kendi kendine. Brine, asla kötü olmayı bilmezdi, bilemezdi. Yerinde başkası olsa, etrafa küfürler saçıp, krala saldırmaya çalışıp o da annesi ve babası gibi darağacını boylardı. Yerinden kalktı, ama nereye gidebilirdi ki? Evi yoktu, sığınacak en küçük bir yeri yoktu! Tüm bunları düşünürken oradan geçen yaşlı bir adam gördü. Bu adamın siyahtan bir kaftanı vardı. Yüzünü kapatmıştı, sadece çenesinden süzülen kızıl sakalları gözüküyordu. Etrafına dönüp baktı, Brine'i görmemiş olacak ki yürümeye devam etti. Brine kendi kendine 'Belki de bu adam bu geceliğine beni evinde misafir edebilir.' diye düşündü ve adamın peşine takıldı. Adamın çok hızlı yürüdüğünü fark etti, tam biraz daha hızlanacaktı ki ara sokakların birinde tıpkı onun gibi giyinmiş bir adam ile konuşmaya başladılar. Kızıl sakallı adam diğer adama 'Hey Birry, bulduğumuz şeyi umarım kimseye söylememişsindir. Yoksa ilk işim seni burada öldürmek olur!'. 'Merak etme. Dostum düşünsene, fark ettiğimiz şey ile dünyaya hükmedebiliriz belki de! Yakında herkes önümüzde eğilecek, bu diyarlara biz hükmedeceğiz! Hiç başkasına söyler miyim sence?'. 'Peki. Bu cahil insanlar Kızıltaş'ın gücünün sadece devre yapmaya yaradığını sanıyorlar, ancak silahsal boyutunu ikimizden başka kimse keşfedemedi. AHAHA!'. Brine, şaşırmıştı. Tüm bunlar ne anlama geliyordu, risk alıp onları takip etmeliydi. Zaten kaybedeceği hiçbir şey kalmamıştı.
 


Son düzenleme:

BT_GoD

Düşmüş Melek
Emektar Üye
Mesajlar
1,156
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
923
Puanları
2,060
Güzel olmuş. Devamını bekliyorum. :)
 

Wollark

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
581
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
232
Puanları
640
Tavsiye: Ya Tamamen Türkçe Yaz Yada Tamamen İngilizce.

Şehir isimlerinden vb. bahsediyorsan, orjinallik bozulmasın diye ingilizce yazdım. Yoksa bende biliyorum tam türkçe yazmasını. Eleştirin için teşekkürler.[DOUBLEPOST=1408521644,1408478306][/DOUBLEPOST]2. bölüm geldi.
 

Wollark

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
581
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
232
Puanları
640
3. Bölüm geldi ancak 2. Bölüm Spoiler'inde bir hata oldu. Düzenliyorum, bir dakika.[DOUBLEPOST=1408556144,1408555489][/DOUBLEPOST]Sorun düzeltildi.[DOUBLEPOST=1408556826][/DOUBLEPOST]Bölümler tekrardan gözden geçirilerek, bazı yazım ve telaffuz hataları giderildi.
 

AzlaazTR

Hayalet Avcısı
Mesajlar
2,752
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
2,025
Puanları
6,940
Hikayeleri severim ama Neden hep uzunlar anlamam.. :D
 

Wollark

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
581
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
232
Puanları
640
Hikayeleri severim ama Neden hep uzunlar anlamam.. :D

Sizleri sıkmamak için herkesin anlayabileceği bir dilde yazmaya çalıştım. Siz okuyun, akıp gidecek. Ben başkalarının hikayelerini okurken sade bir dilse akıp gidiyor.
 

BlackiePie

Demir Madencisi
Mesajlar
307
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
306
Puanları
0
Hmm, "Minecraft hikayeleri" bölümündeki güzel hikayelerden birisi.
Çok iyi gidiyorsun, devam etmeni önermekle birlikte karakterleri daha sade tutmanı tavsiye ederim
 

Wollark

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
581
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
232
Puanları
640
Hayyıır, logo gitmiş. Textcraft'tanda bu beklenirdi zaten. Yenisini yapıp koyuyorum.[DOUBLEPOST=1408571108,1408570895][/DOUBLEPOST]Logo güncellendi.[DOUBLEPOST=1408725886][/DOUBLEPOST]4. Bölüm yayında!
 

ByAehn

Lhaewion Reveth
Süper Üye
Mesajlar
1,701
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
1,201
Puanları
3,090
Ruh hali
Güzel hikaye
 

Üst