Son Gün: Bir Ülkenin Bilinmeyen Bir İstilayla Savaşı (2)

FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
Önceki Bölümde​
Marcos! Bomba!... Matkap daha da yaklaşıyordu... John: "Ellerinizi başınız üstüne koyun."... Silahlı adam arkadan ateş açtı... Miguel: "Buradan hemen gitmeliyiz."...

Bölüm 2 : Tekrar aynı şey!

Çıkışa doğru koşuyorduk, çok uzun ve yorucu bir yoldu. Neyse ki kapıya varabilmiştik. Dışarı çıktığımızda değişik bir yerdeydim. Amerika'ya hiç benzemiyordu. -ki Amerika'nın her yerini çok iyi bilirim- Farklı bir dünyadaydım. Etrafta bir sürü camdan gökdelenler, apartmanlar yükseliyordu. Arabalar, otobüsler çok farklıydı. Arabaların hepsi kırmızıydı, otobüsler ise sarı. Miguel ve John, nereye gideceklerini biraz tartıştılar. Ben ise etrafı inceliyordum. Kafamı biraz daha yukarı kaldırdığımda gökyüzünün gri olduğunu gördüm, buda neydi? Dünya'da değil miydik? John'a döndüm: "Dünyada değilmiyiz John?". John benimle ilgilenmiyor, Miguel ile ne tarafa gideceklerini konuşuyorlardı. Gözüm bir karaltıya odaklandı. İki gri apartmanın ortasından çıkan karaltıya. John'un omzuna vurup karaltıyı gösterdim. John ise endişelenmişe benziyordu. Bu arada sokakta hiç insan yoktu. John, karaltıyı Miguel'e gösterdiğinde Miguel, çığlık atarak -korktuğunda hep bunu yapar-: "İşte onlar geldi. Hemen saklanmalıyız" dedi. Hemen bir sokağa daldık ve yeşil bir telefon kulübesinin arkasına saklandık. Sokak dardı ve çok pis kokuyordu. Yerde lağam suları vardı İĞRENÇ! Karaltı giderek yaklaşıyordu. İçimi bir korku kaplamıştı. Konuşamaz oldum. Kurtarılmadan önce de aynı hisler vardı içimde, şimdi de aynı hisler olması beni endişelendirdi. Miguel ve John silahlarına sarıldılar. Silahlarını karaltıya tuttuklarında karaltının içinde yedi, sekiz insanımsı yaratık çıktı. Simsiyah giyinmişlerdi. Üstlerinde siyah gömlek, altlarında ise siyah bir pantolon vardı. Yüzleri de siyaha bürünmüştü. Silahlarını çıkardılar. Silahları, karanlık odadaki adamın silahıyla aynıydı. Silahlarını Miguel ve John'a doğrulttular. John bağırdı: "Silahlarınızı indirin, son uyarım! Silahlarınızı indirin!". Siyah yaratıkların umru olmamıştı. İçlerinden birisi sakin ve robotik bir ses tonuyla ve bana dönerek: "Sadece Marcos'u alıp gideceğiz. Savaş istemiyoruz! Marcos'u bize verin ve gidin!" Beni niye istiyorlardı? Miguel, silahı ateşledi ve birini vurdu. Yaratıklarda silahlarına davrandılar ve sokağın iki girişine mevzilendiler. Ateş yağdırıyorlardı. Telefon kulübesinin camları kırılmıştı, açık hedef halindeydim. Sağ taraftaki tam beni vuracaktı ki John yaratığı vurdu. Hayatımı bir kez daha kurtarmıştı ki ilk defada kurtarmamıştı. İngilizlerle girdiğimiz çatışmada da hayatımı kurtarmıştı.

1989, Washington, İngiliz Çıkartması

Komutan: Askerler! Mevzilerinizden çıkmayın! Onlar ateş açana kadar ateş açmak yok!
Hep bir ağızdan "Anlaşıldı" diye bağırıyorduk. Ben, John, Onbaşı Sefu ve birkaç askerle bir evde siper almıştık. Çatışma sahasını çok rahat görebiliyorduk fakat biraz uzaktaydık. İngilizler, denizden akın akın geliyorlardı. Derken ilk ateş açıldı. Komutan: "Ateş!" diye bağırıyordu. Sahadaki askerler, çıkartmayı önlemek için canla başla uğraşıyorlardı. Çatışma biraz sürmüştü. Komutan yanımıza geldi, bize yırtık bir mektup verdi. Eskimiş bir kağıttı. Sağ alt köşesinde bir kan izi vardı. Mektubu, Teğmen Layoq'a vermemi emretti. Teğmen Layoq, denizin batı tarafından gelecek olan düşmanı önlemek için görevlendirilmişti. Çok iyi bir askerdi. Siyah düz saçlı, siyah gözlü, sert bir adamdı. Askeri kuralların hepsine uyardı. Mektubu ona ulaştırmak üzere yola çıktım. Önemli bir mektup olması muhtemel olduğundan güvenli bir şekilde ulaştırmalıydım. Evden çıktım. Bir sokağa daldım. Koşuyordum, arkamda biri olduğunu hissetim ve hızlıca arkamı döndüm. Bir tabanca bana doğru duruyordu. Adamın yüzüne baktığımda Teğmen Layoq olduğunu farkettim. Titreyen sesimle: "Teğmenim, ne yapıyorsunuz? Beni mi vuracaksınız? Size mektup getirdim." Teğmen, gülerek: "Seni ahmak! Ben bir İngiliz ajanıyım. Hiçbiriniz anlamadınız, hepiniz burada öleceksiniz!" Teğmenin arkasından alaycı bir ses: "Komiksin Teğmen. At elindeki silahı ve yere çök!" Bu John'du. Teğmen hala silahını indirmediği için John, Teğmen'i vurdu, Layoq oracıkta öldü.

İşte benim hayatımı böyle kurtarmıştı. Hala çatışmadaydık. John ve Miguel, harika çatışıyorlardı. Yedi kişiden üç kişi kalmıştı ki mermileri bitti. Yaratıklar, mevzilerinden çıktılar bize doğru ilerlediler. John ve Miguel, silahlarını yaratıklara tutuyorlardı fakat mermileri bittiği için hiçbir şey yapamıyorlardı. Yaratıklar, telefon kulübesinin yanında durdular. Bana uzun süre baktılar, ben de onlara bakıyordum -daha doğrusu gözlerimi onlardan alamıyordum- Sağ taraftaki benim arkama geçti. John ve Miguel'e baktığımda ikiside hareket etmiyordu. Arkamdaki, ellerimi bağladı. Öndeki yaratık, ayağa kalk dercesine elini kaldırdı. Ben de kalktım. Birlikte yürümeye başladık. Caddeye tekrar döndük. Arabalar vızır vızır geçiyorlardı. Yola geldiler ve durdular. Yoldan geçen bir araba önümüzde durdu. Kapısı açıldı, biz de bindik. Arabanın içi normal bir araba gibiydi. Sadece fazla karanlıktı. Diğer iki yaratıkta arabaya bindi. Birden harekete geçtik ve birkaç dakika sonra durduk. Arabanın kapısı açıldı, dışarı çıktım. Yine aynı yerdeydik, hiçbir farklılık yoktu. Gökdelenler, apartmanlarla kaplıydı. Tekrardan yürümeye başladık. Bir apartmanın önünde durduk. Camsız, gri ve büyük bir apartmandı. Kapısı da griydi. Uzaktan fark etmek zordu, kamufle olmuştu kapı. Yaratıklardan biri kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde; kaçtığımız eve girmiştik. Tekrardan uzun bir koridor yürüdük ve bir odaya girdik. E, yine aynı odadaydım! Kapkaranlık bir oda. İçeride birkaç asker yelekli insan vardı. Bir de doktor. Aynı doktordu. Beni sedyeye yatırdılar. Doktor bir düğmeye bastı ve yine matkap yukarıdan bana doğru yaklaşıyordu. Yine aynı şeyleri yaşıyordum. Ama bu sefer beni kurtaracak kimse yoktu. Matkap iyice yaklaştı ve kalbime doğru girmeye başladı ÇOK ACIYORDU! Sürekli bağırıyordum, elimden hiçbir şey gelmiyordu AHH! Matkabın kalbime değdiğini hissettim, bayılacaktım. Kalbime geldiğinde bir el gibi açıldı ve kalbimi kavrayıp dışarı çıkardı. Kırmızı, kanlı bir kalp. Doktor çekmeceden bir kapsül çıkardı. Kırmızı bir sıvıyla doluydu içi. Kapsülün tıpası açtı ve içime dökmeye başladı. Yeni bir kalbim oluyordu sanki. Değişik hissediyordum. Hiç acı yoktu. Kalbimin oluşumu tamamlandı, matkabın açtığı delikte düzeliyordu. Vücudum eski haline dönüyordu. Birden etraf bembeyaz oldu. Neler oluyordu? Çok uykum gelmişti ve gözlerimi kapattım.
 


Scully

YASAKLANDI
Mesajlar
23
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
34
Puanları
70
Ruh hali
Hikayen sanırsam alternatif bir dünyada geçiyor ki, filmlerin kitapların ve diğer kurguların dünya ile az da olsa bağlantısı vardır (Ajanı ingiliz seçmemen gerektiği gibi). Anlatış tarzını sevdim ancak yazım hatalarını düzeltmen gerekiyor.
 

FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
Hikayen sanırsam alternatif bir dünyada geçiyor ki, filmlerin kitapların ve diğer kurguların dünya ile az da olsa bağlantısı vardır (Ajanı ingiliz seçmemen gerektiği gibi). Anlatış tarzını sevdim ancak yazım hatalarını düzeltmen gerekiyor.

Yazım hatalarım var. Aslında biraz hızlı yazıyorum ve geriye dönüp bakmıyorum. O yüzden oluyor.

NOT: Son Gün Bölüm 3 ve 4 yarın yayında! İlgililere duyurulur: @AdexTR @GunWiggle @Jacops
 
Son düzenleme:

Üst