Son Gün: Parola (7)

FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
Son Gün, yeni sezonda yepyeni bir soluk getiriyor: Agustin! Marcos ve Agustin'in bilinmeyen bir istilayla savaşına siz de tanıklık edin!

Son Gün: Parola (2. Sezon)

Agustin (Roma / 2019)
Hepimiz küçük bir binanın etrafına mevzilenmiştik. Birkaç kişilik uyuşturucu mafyası için bir tabur özel harekat askerini görevlendirmeleri biraz saçmaydı. Tek başıma da halledebilirdim. Komutana döndüm: "Komutanım! Bir saattir bekliyoruz, içeride az kişi olduğunu da biliyoruz, niye girmiyoruz? İzin verin, gidip alayım onları?". Komutan ise bana hiçbir şey söylemedi. Birkaç dakika daha dayanamazdım. Yanımdaki askerin tabancasını da alıp binaya doğru harekete geçtim. Telsizi de kapattım. Artık kimse beni rahatsız edemezdi. Beyaz, eskimiş binanın, turuncu kapısına dayandım ve içeriye seslendim: "Teslim olun! Etrafınız sarıldı, teslim olun!" İçeriden hiçbir ses gelmeyince kapının kulbunu tuttum ve kapıyı sonuna kadar açtım ve bir makineli tüfek içeriden ateş etti. Bir askerimiz vurulmuştu. Aralıksız ateş ediyordu. Komutan, askerlere kafalarını çıkartmamaları konusunda uyarılan veriyordu. Tüfeğimi arkama koydum ve tabancamı çıkardım. Adam, saat dokuz yönündeydi. Tabancamı, adamın kafasının seviyesine çıkarttım ve bir anda kapının önüne çıkıp adamı vurdum. Daha sonrasında, binanın içine girdim. Kimse yoktu. Evde sadece bir masa ve bir yer yatağı vardı. Masanın üstünde onlarca kağıt vardı. Telsizi açtım ve eve gelmelerini söyledim. Aradan birkaç dakika geçti ama kimse gelmemişti. Binadan dışarı çıkıp etrafa baktım. Yerlerde onlarca ölü asker vardı. Bunlar bizim timdeydi. Tuzağa düşmüştük. Ağaçların arkasına baktığımda on, on beş tane silahlı adam vardı ve bir anda bana ateş açtılar. Eve girip kapıyı kapattım ve camların altına siper aldım. Camlardan baktığımda iyice binanın etrafını sarmışlardı. Sanırım bu benim son günümdü. Ertesi güne hayatta kalmam zordu. Teçhizatıma baktığımda sadece iki sarjör, iki mermi dolu tabanca ve bir tüfeğim vardı. Bir de sis bombam vardı. Aslında bu bombayla bir oyun yapabilirdim. Telsizi açtım ve yardım istedim fakat telsizin sinyali kesilmişti. Camdan sinyal kesiciyi bulmak için bir gözlem yaptım. Ağaçların arasında, saat üç yönündeydi. Başında bir asker duruyordu. Hızlıca bir plan yaptım. Sis bombasını evden çıkarken kullanacaktım ve çıkan duman bana ağaçların arasına kadar kamuflaj sağlayacaktı. Tüfeğimin dürbünü dumandan etkilenmiyordu. Bu yüzden, dumanın içindeyken zorlanmadan birkaç askeri öldürebilirdim. Sisten çıktığım an, yüz metre, sağa doğru koşacaktım. Orada bir çukur vardı. Çukurun içine girip birkaç dakika zaman kazanacak daha sonrasında ise çukurdan atlayıp sinyal kesicinin yanında duran adamı vuracaktım. Sinyal kesicinin yanına vardığımda arkasına saklanabilirdim ve bu bana güzel bir siper sağlayacaktı. Sinyal kesiciyi deaktif hale getirdikten sonra ise telsizden yardım çağırabilirdim. Plan için hazırlandım. Kapıyı açtım ve ufak bir aralık bıraktım. Bu aralıktan bomba sığardı. Bombanın pimini çektim ve fırlattım. Birkaç dakika boyunca sisin içine ateş ettiler fakat ben hala evin içindeydim. Silah sesleri bir anlığına kesilince sisin içine girdim. Tüfeğimin dürbününden çok rahat adamları görebiliyordum ve birkaçını indirdim. Daha sonrasında dumanın bittiği yere geldiğimde, hızla sisten çıktım ve çukura doğru koştum. Çukura ulaşmıştım ve adamların odağı tekrar bana dönmüştü. Silahları, otuz mermilikti. Bu yüzden otuz kurşun bekledim ve sarjörleri bittiği anda ağaçların içine doğru koştum. Sinyal kesicinin yanında duran adamı öldürdüm ve oraya siper aldım. Beş, altı kişi kalmıştı ve hem bana ateş ediyor hem de bana doğru geliyorlardı. Sinyal kesiciyi bozdum ve telsizimi açtım. Merkezden yardım istedim ve bana olumlu bir cevap verdiler. Düşman bana iyice yaklaşmıştı. Ben gelecek olan yardımı beklerken bir anda beyaz bir araba evin yanından hızla geçti ve kayarak durdu. İçinde bir adam çıktı. Düşman, şaşırmıştı ve odakları bozulmuştu. Arabadan inerek, kapıya siper aldı ve bana bağırdı: "Hey! Agustin! Üç dediğimde bana doğru koş, hızlı ol!". Kimdi bu? Gelen yardım olmasa bile burada beni ölmekten kurtaracaktı. Adamın üç demesini bekledim ve hazırlandım. Adam arabasına bindi ve arabayı çalıştırdı. Bana doğru biraz geldikten sonra "üç" diye bağırdı. Hızla arabaya doğru koştum. Araba da bana doğru geliyordu. Ben iyice yaklaştıktan sonra önüme kaydı ve ön, sol kapısı açıldı. Hemen arabaya bindim ve düşmanların yanından geçerek otobana çıktık. Adamı incelediğimde bizim askerlere hiç benzemediğini fark ettim. Adam bana döndü ve konuşmaya başladı: "Ben Marcos. Seni Amerika'ya götürmek üzere buraya geldim.". Ne!? Marcos mu? Tüm hikayelerini okumuştum. Ejderhayla savaşını, harika operasyonlarını hepsini okumuştum fakat ben Marcos'un öldüğünü düşünüyordum. Çünkü; yıl artık 2019'du. Yani şu an yetmiş yaşında falan olması gerekiyordu. O ise yirmi, yirmi beş yaşında gösteriyordu. Siyah ceketinin cebinden küçük, katlanmış bir kağıt çıkartı ve bana uzatarak: "Agustin Alfrod. Bu günden itibaren benimle çalışıyorsun. Eğer görevi kabul etmem, dersen. Torpido da bir tabanca var. Onunla kendini vur. Üç saniyen var.". Böyle bir görevi kabul etmem imkansızdı. Çünkü; ben bir İtalyan askeriydim. Ama bir yandan da Marcos'la arkadaş olacaktım. Marcos, saymaya başladı: "Bir...iki...üç! Seç!". Eeee, sanırım görevi kabul etmeliydim.. Marcos, arabayı durdurdu ve torpidoyu gösterdi. Sanırım geç kalmıştım ama yinede şansımı denedim: "Evet, seninle çalışmak istiyorum!". Marcos, güldü ve yola devam etti. Kağıdı açmamı söyledi. Buruşuk, katlanmış kağıdı açtım ve kağıtta yazanları okumaya başladım. Kağıtta aynen şunlar yazıyordu: "İtalyan Ajan Operasyonu: Kod: 19, İsim: Agustin, Transfer: Olumlu." Kağıdı okudum ve Marcos'a dönüp: "Ben, şimdi Amerika için çalışan bir ajan mı oldum?". Marcos, el frenini çekti ve aracın siyah camlarını indirdi. Şimdi etraf gözüküyordu. Bir hotelin önünde durduk. Üç, katlı bir hoteldi. Burası Roma'ydı. Halen Roma'daydık. Marcos, arabadan indi ve hotele girdi. Bana ise burada beklememi söyledi. Birkaç dakika sonra küçük, mavi bir bavulla geldi. Üstünü de değiştirmişti. Bir turist gibi giyinmişti. Pembe, çiçekli bir gömlekle, mavi bir şort giymişti. Kafasında ise beyaz bir şapka vardı. Bavulu, arabanın bagajına attı ve arabaya bindi. Bana giymem için aynı gömlekten uzattı. Hemen üstümü değiştirdim. Havaalanına gelmiştik ve arabayı otoparka park ettik. Arabadan inerken bana turist gibi davranmamı söyledi. Arabadan indik ve havaalanının içine doğru yol aldık. Pasaport kontrolüne doğru ilerlemeye başladık. Marcos'a döndüm ve pasaportumun olmadığını söyledim. Marcos ise bana pantolonumdaki cüzdana bakmamı söyledi. Cüzdana baktığımda bir Amerikan pasaportu vardı. Eh, Marcos'la çalışmak sanırım böyle bir şey. Pasaport kontrolünden de geçtik ve hemen on dakika sonra kalkacak uçağa gittik. Uçağa bindik ve yanyana verilmiş koltuklarımıza bindik. Uçak kalkar kalkmaz çok yorgun olduğum için uykuya daldım.
 



Üst