FFHD
orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
- Mesajlar
- 969
- En iyi cevaplar
- 21
- Beğeniler
- 1,469
- Puanları
- 2,680
Zekası, savaştaki becerisi ve liderliği Will’i krallığın en özel savaşçısı kılıyordu. Will bu becerileri çok küçük yaşlarda öğrenmeye başlamış ve krallığa hizmet eden Crownguard’ın bizzat komutanı olmasını sağlamıştı.. Kralın tek güvendiği kişiydi. Merhameti ve adaleti onu bu diyarın kralı yapmak için büyük bir güçtü. Fakat o bunu istemiyordu. Tek istediği kralın güvenliğiydi.
Will, Büyük Taron Savaşı’nda yüzlerce savaşçıyı tek başına öldürmüş hatta Gelişmişlerle dövüşmüştü. Ama şu an savaştan öte kralı korumaya adamıştı kendisini. Erkek kardeşinin de kendisi gibi olmasını istiyordu ve onu da doğduğundan beri şövalye gibi eğitiyordu. Peter ise isteksizdi. O teyzesi Marianna’nın büyücü hikayelerini dinlemiş ve bir büyücü olmak istiyordu. Will ise bu durumdan habersiz, kardeşiyle onur duyuyordu.
Will daha altı yaşındayken kıdemli bir savaşçıyla düello yapmış ve galip çıkmıştı. On yaşında ise bir büyücü tarafından babasını ve annesinin yok oluşunu izlemek zorunda kalmıştı. O günden beri büyülere karşı muazzam bir nefreti vardı.
Will her zaman yaptığı işe özen gösterir ve ona verilen işi layığıyla yapmak isterdi. On altı yaşına geldiğinde her Crownguard’ın geçmesi gereken bir sınava tabii tutuldu. Kralın korumalarından biriyle düello yapacaktı. Bu düelloyu kazananlara ise taç ve ortasındada kılıç imgesi bulunan bir madalya veriliyordu. Will bu düelloyu kazanacağına adı gibi emindi. Bugüne kadar tüm girdiği dövüşleri kazanmıştı, bunu da kazanması olağan gözüküyordu.
Will, arenaya çıkmıştı. Üç yanını kaplayan yüzlerce insan onu izliyordu. Arenanın kuzey tribününde büyük, parlak ve kırmızı bir taht yerleşmişti. Tahtın üzerinde kılıç işlemeleriyle Crownguard Madalyası bulunuyordu. Kral ve yardımcıları nihayet çıktı. Kral tahta oturdu ve madalyayı eline aldı. Sağ elini havaya kaldırdı ve Will’in rakibi zincirli kapının ardından arenaya girdi. Demirden düz, parlak zırhı ışığı öyle yansıtıyordu ki Will, rakibine zar zor bakabiliyordu. Savaşçının elindeki kılıç safirden, büyük bir savaş kılıcıydı. Miğferin de ağaç işlemeleri vardı. Will de ise küçük, demire çalan bir metal kılıcı ve üzerinde de pek sağlam olmayan bir deri zırh vardı.
Çanlar çaldı ve düello başladı. İki savaşçı da pozisyon aldı ve arenanın ortasına yavaşça ilerlemeye başladılar. İkisi de çok sert bakıyordu. İlk çarpışma gerçekleşti ve Will’in kılıcı ortadan ikiye ayrıldı. Will şaşkınca elindeki parçalanmış kılıcıya bakarken rakibi kılıcını Will’in boğazına dayadı ve düelloyu saniyeler içerisinde kazandı. Will yüzü düşmüş şekilde koşarak arenadan çıktı ve birkaç sene hiç görünmedi.
Ta ki, Taron Savaşı’na kadar...
Will, Büyük Taron Savaşı’nda yüzlerce savaşçıyı tek başına öldürmüş hatta Gelişmişlerle dövüşmüştü. Ama şu an savaştan öte kralı korumaya adamıştı kendisini. Erkek kardeşinin de kendisi gibi olmasını istiyordu ve onu da doğduğundan beri şövalye gibi eğitiyordu. Peter ise isteksizdi. O teyzesi Marianna’nın büyücü hikayelerini dinlemiş ve bir büyücü olmak istiyordu. Will ise bu durumdan habersiz, kardeşiyle onur duyuyordu.
Will daha altı yaşındayken kıdemli bir savaşçıyla düello yapmış ve galip çıkmıştı. On yaşında ise bir büyücü tarafından babasını ve annesinin yok oluşunu izlemek zorunda kalmıştı. O günden beri büyülere karşı muazzam bir nefreti vardı.
Will her zaman yaptığı işe özen gösterir ve ona verilen işi layığıyla yapmak isterdi. On altı yaşına geldiğinde her Crownguard’ın geçmesi gereken bir sınava tabii tutuldu. Kralın korumalarından biriyle düello yapacaktı. Bu düelloyu kazananlara ise taç ve ortasındada kılıç imgesi bulunan bir madalya veriliyordu. Will bu düelloyu kazanacağına adı gibi emindi. Bugüne kadar tüm girdiği dövüşleri kazanmıştı, bunu da kazanması olağan gözüküyordu.
Will, arenaya çıkmıştı. Üç yanını kaplayan yüzlerce insan onu izliyordu. Arenanın kuzey tribününde büyük, parlak ve kırmızı bir taht yerleşmişti. Tahtın üzerinde kılıç işlemeleriyle Crownguard Madalyası bulunuyordu. Kral ve yardımcıları nihayet çıktı. Kral tahta oturdu ve madalyayı eline aldı. Sağ elini havaya kaldırdı ve Will’in rakibi zincirli kapının ardından arenaya girdi. Demirden düz, parlak zırhı ışığı öyle yansıtıyordu ki Will, rakibine zar zor bakabiliyordu. Savaşçının elindeki kılıç safirden, büyük bir savaş kılıcıydı. Miğferin de ağaç işlemeleri vardı. Will de ise küçük, demire çalan bir metal kılıcı ve üzerinde de pek sağlam olmayan bir deri zırh vardı.
Çanlar çaldı ve düello başladı. İki savaşçı da pozisyon aldı ve arenanın ortasına yavaşça ilerlemeye başladılar. İkisi de çok sert bakıyordu. İlk çarpışma gerçekleşti ve Will’in kılıcı ortadan ikiye ayrıldı. Will şaşkınca elindeki parçalanmış kılıcıya bakarken rakibi kılıcını Will’in boğazına dayadı ve düelloyu saniyeler içerisinde kazandı. Will yüzü düşmüş şekilde koşarak arenadan çıktı ve birkaç sene hiç görünmedi.
Ta ki, Taron Savaşı’na kadar...