Zindan - Yeni Dünya

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
+ Bunu yapamazsınız! Bu benim görevim, hakkım, kaderim!
- Sana o görevi de hakkı da Düzen verdi ve sen onu yedin!
+ Hayır! Bana bu hakkı veren varoluşum.
- Sen aptal bir parazitsin ve emin ol yapabilsem daha kötüsünü yapardım. Sırf Düzen'i yediğin için bile bunu hakediyorsun.
+ O bizim tanrımız değil neden onu dinliyorduk ki? O da sadece bizim gibi biri.
- En azından senin gibi olmadığını biliyorum.
+ Bunun beni durduracağını mı sanıyorsunuz? Her şey bitti.
- Evet, senin için bitti. Bay bay.
+ Görüşmek üzere...

------------------------------------------------------------

Yine yeni yeniden bir hikaye ile karşınızdayım. Tabi ki uzun olacak inşallah. Yukarıdaki ise heyecan yaratmak amaçlı, uzun süre neyden bahsettiğini anlamayacağımız bir intro ve tabii ki hikayenin başladığı yer. Hikayenin bir kısmı gerçek dünyada bir kısmı minecraft şeklindeki bir evrende geçecek. Mantık kısmını bana bırakın, saçma ve mantık hatalı bir hikaye yazmam ama bu gerçekçi olacak, gerçeğe uygun olacak, çok mantıklı olacak demek değil. Burada pembe dizi çekmiyoruz, fantastik yazıyoruz, önemli olan hikayenin kendi içindeki tutarlılığı. Bölümleri yorum olarak atıyorum, okumak için aşağıya bakmanız yeterli. Biraz gaza getirseniz daha çabuk yeni bölüm gelebilir, kastettiğim şu kadar beğeni gelirse paylaşırım değil, paylaşmayacak olsam bu konuyu açmam,sadece moral,motivasyon çok yardımcı oluyor.
 


Son düzenleme:

PASCIA

Eren Bülbül
Oyun Geliştirici
Mesajlar
121
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
955
Puanları
590
Ruh hali
Takipteyim. Başarılar.
 

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
Günümüz - Dünya

Sanki ses kendisini öldürecekmiş gibi neredeyse daha uyanmadan alarmı kapattı ve o çok tatlı olduğu halde uyumaması gereken "5 dakika daha" için yattı. Belki de son devamsızlık hakkını şimdi kullanıp kalan 8 hafta geç kalmasa yeterdi. Uykuya daldıkça bu fikir makul gelme başladı. Belki mantığı da uykuya daldığı için belki de uyku daha daha güzel gelmeye başladığı için. Derken diğer alarm sesiyle bunun ne kadar saçma olduğunu farketti. Oda arkadaşının alarmı çalmaya başlamıştı.

Giyinirken bir şey her günkinden farkı geliyordu, çok basit, temel ve beklenmedik bir şey gözünden kaçıyordu. Alarm sesi? Arkadaşı dakikalardır alarmı kapatmamıştı. Terliği ayağıyla arkadaşının kafasına attırıp seslendi:
- Ohoo ****** haberin olmayacak ne uykuymuş bu.

Günümüz - Zindan

Bir(bir ne(ne ne?)) ormanın(orman ne?) içindeyim(iç? ben?).

Hafızası o kadar boştu ki düşünürken bile düşe-kalka yürüyen bir bebek gibi parça parça düşünüyordu. Düşünmek hiç bilmediği bir aracı kullanmak gibi şaşırtıcı geliyordu. Kısa bir süre sonra düşünmeyi öğrenmişti. Aklındaki bilgilerle hayatta kalması gerektiğini ve nasıl kalacağını anlamıştı. İlk olarak bir kaç odun kırıp masa yaptı. Elleriyle kullanabileceği 4 alan yerine artık 9 alanı vardı. Bir melodi duydu. Etrafına bakındı. Sesler etraftan gelirdi, bunu biliyordu. Ama kaynağını göremedi. Tahta kazma yapıp taş aramaya başladı. 9 alan az değil miydi? Orman gözüne küçükmüş gibi geldi ama tamamını göremiyordu bile, her şey sahip olduğu basit şekliyle en normal şeyken birden çok tuhaf gelmeye başladı. Aklındaki karmaşıklığa bir anlam veremediği için taş aramaya devam etti. Sesi hâlâ duyuyordu ama artmıyor ya da azalmıyordu. Sanki kendisini takip ediyordu. Ses kendisinden geliyordu? Bu mümkün müydü? Bu basit soru onun için evrenin en zor sorusuydu. Yüzünde hissettiği şeyle irkildi. Yüzünde bir şey yoktu. Bu tuhaf his sanki bu bedeninden milyonlarca kat geniş bir yüzeyden geliyordu ama sanki yüzü gibiydi. Taşları buldu ama yüzündeki şey rahatsız ediciydi. Refleks olarak eliyle o şeyi almak isteyince dağları yerinden oynattığını hisseti ve birden yükseldiğini.

Dünya

Yüzündeki terliği alıp yere attı ve etrafına bir anlam vermeye çalıştı. Sonra çokta anlamadan hazırlanmaya başladı.

Üniversite 2. sınıftı, bilgisayar mühendisliği okuyordu. Kendisi ile aynı bölümdeki arkadaşıyla sene başında eve çıkmıştı.

- Benim yüzümde neden terlik vardı?

- Kanka yarım saat kalkmayınca atıverdim ya çok şey yapma yani.

- He mantıklı. Neden seslenesin ki?

- 15 dakika alarma uyanmadın, bando mu çalayım?

- Alarm demişken bir rüya gördüm.
(15 saniye sonra)
- Ee?

- N- Ha şey rüya, ne biliyim unuttum çoğunu ama garipti baya.

- Helal ***.

Dünyada bir huzurevi

- Günaydın babaanne.

- Günaydın Selinciğim. Mesajımı aldın değil mi?

- Evet, müdürle konuştum, seni istersen çıkarabileceğimi söyledi ama çıkarsan sana kim bakacak?Yani seni seviyorum elbette, yanımda olmanı da çok isterim ama benim okulum falan var sana bakamam ki.

- Çıkalımda onu hallederiz.

- Aaa! Senin betin benzin atmış noldu yoksa sana kötü mü davranıyorlar.

- Yok yok öyle değil.

- E o zaman neden beyazım, ne oldu birden bire?

- Önemli bir şey yok, sadece sıkıldım senelerdir burada durmaktan.

Bir Kaç Saat Sonra - Arabada

- Yavrum benim eski eve gidebilir miyiz?

- Beyazım, canım senin ne derdin var bak beni korkutuyorsun.

- Söylicem kızım hele bir gidelim.

- Ama bu gün dersim var. Haftasonu gitsek.

- Ama önemli.

- Ne olduğunu söylesen...

- Henüz göremiyoruz ama farkediyorum, çatlaklar oluşmaya başladı. Dedenin buradan bir yardıma ihtiyacı olabilir, sana bir bekçinin bilmesi gereken her şeyi anlatmam lazım.

- Ama...

- Biliyorum zor, biliyorum korkuyorsun ama bunu biri yapmalı.

Selin'in gözleri sulandı.

- Beyazım, dedem öldü hatırlıyorsun değil mi?

- Kızım dediydim ya sana...

- Babaanne yapma böyle...

- Neyi?

- Belki yaşlandığın için belki dedemin ölümü zor geldiği için inanıyorsun bu masallara ama lütfen benim için kendine hakim ol.

- Ne diyorsun? Hatırlamıyor musun sana gösterdiklerimi?

- Bak belki telekinezi gerçek falandır bilmiyorum ama ben büyüdüm ama o yaptıklarının bir açıklaması mantıklı bir açıklaması var ve sen bir büyücü veya ne diyorsan o değilsin. Belki de seni geri götürmeliyim.

Yavaşladı ve direk yan şeride geçip geri döndü.

- Kızım dinle beni, sadece eski eve bir kere gidelim.

- Üzgünüm keşke haklı olsan, keşke sen delirmemiş ve bu dünyayı yıkmak isteyen biri olsa ama YOK!

Yavaş olunuz o nasıl gazdır ilk bölümü yazdım direk :D . Bu bölüm karakterlerimizin bizler gibi insanlar olduğunu anlatıp, konuya giriş yaptığım bir bölüm oldu. Biraz sıkıcı gelmiş olabilir ancak görsel bir şey yapmadığım için altında sağlam bir hikaye olmayan aksiyonun önemi olmayacaktır. Okuduğunuz için teşekkürler.
 
Son düzenleme:

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
Dünya - Huzurevi
- Yetkililer yeni bir salgın olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Hastalığın sebebi bulunana kadar herkesten dikkatlı olmaları ve hijyen kurallarına ekstra dikkat etmeleri isteniyor.

-----------------------------------------------

İstanbulda bir öğrenci evi

- Yok ben iyiyim, siz kendinize dikkat edin hastanelerde çok hastalık bulaşır.
-......
- Salgın olsa bile nereden bulaşacak ki? Ona en yakın diğer hasta 5 şehir ilerde. Kendi alerjisi tutmuştur yine.
-.......
- Tamam, Allah'a emanet olun, görüşürüz.

- Noldu kanka birine bir şey mi olmuş?
- Kardeşim bu sabah uyanmamış, hastaneye kaldırmışlar.
- Geçmiş olsun, salgın var diyorlar.
- Eskiden de olurdu böyle kardeşime belki yine alerjisi tutmuştur.
- Neye alerjisi var ki?
- Bilmiyoruz, sanırım pek çok şeye var ama az, arada hassas olduğu vakitlerde etkiliyor böyle sabahları kalkamıyordu, bazende bayılıyordu ama yıllardır olmuyordu.
- O nasıl alerji lan öyle? Doktora gitmediniz mi?
- Gittik, doktorlar dedi zaten alerji diye, yani onlarda şaşırdı ilk başta "o nasıl alerji lan öyle" diye ama ne biliyim ya.
- Geçmiş olsun tekrar.

--------------------------------------------------

- Bora!
- He.
- Sende de var mı aynı alerji?
- Ne- ha kardeşimde ki mi?
- Hee.
- Yok, noldu ki?
- Sen de sabah kalkamadın, umarım yoktur da, alerji ya da salgın olmasın?
- Yoktur inşallah. Gece gece niye korkuttun ki beni şimdi?
- Bi doktora gidelim istersen? İyi ki demek keşke demekten iyidir.
- Olur arada öyle, gece ikide yatıp sabah 8 de kalkmaya çalışıyoruz. Hatta ben şimdi uyuyayım.

Zaten canı sıkılıyordu ve aşırı yorulmuştu direk uyudu. İlter ise bir süre zorla hastaneye götürmeyi ya da emin olana kadar başka bir yerde kalmayı düşündü ama vazgeçti.

------------------------------------------------

Huzurevi

- Nine!
- Selin? Bu saatte napıyorsun burada?
- Sabah olanlar huzurumu kaçırdı seni almaya geldim, merak etme konuştum izin verdiler.
- Eski eve mi gidiyoruz?
- Beyazım üzme beni, lütfen açma bu konuyu.
- Tamam kızım, tamam.

Arabada sessizce yolculuk ediyorlardı ama kadının içini kemiren bir şey vardı. Sonunda dayanamadı:

- Haberleri dinledin mi?

Asıl konuşmak istediği şeyin eski eve gitmek olduğunu bilse de haberle alakasını anlayamadığı için karşı çıkmadı:

- Hayır pek vaktim yok, ne olmuş?

- Yeni hastalık çıkmış diyorlar. İnsanlar uyuyup, bayılıp geri kalkmıyorlarmış.

- Ee?

Bir sonuç alamayacağını anlayan kadın torununu üzmemek için konuyu kapattı:

- Dikkat et kendine, yakalanma. Ha birde şunu sana vereyim.

Boynundan kolyesini çıkarıp torununa verdi. Kolyeyi durduk yere vermesini anlayamamıştı, eski evle alakalı olacağını tahmin ettiği için reddetmek istedi ama bu kolyeyi çok beğenirdi. Üzerindeki işlemeler çok inceydi ne kadar yakından bakarsa baksın daha ince işlemeler gözükürdü. Ortasında ise küçücük bir zümrüt vardı. Araba sürdüğü için incelemeden direk boynuna taktı ve teşekkür etti.

----------------------------------------------
8 Yıl Önce - Zindan

Bu küçük yer hoşuna gitmişti, kendiside küçük olduğu için sorun değildi zaten. Tabi buradaki her şeyden büyük olduğunu biliyordu. Ayrıca yapması gereken şeyleri biliyordu, aynı işi olan büyükler gibi. Kendini gerçekten büyük hissediyordu burada. Burayı sevmişti. Güzel bir ormanın ortasındaydı. Büyüklerin kendi evleri olur, dedi ve biraz odun kırıp tahtalardan bir ev yaptı. Yatak yapmak için hemen bir koyun buldu ama koyunu kesmek istemedi. Akşam olunca zombiler gelecekti, onlarla savaşabilirdi, burada küçük değildi ama yine de korkuyordu. Akşam evine girip bir meşale koyup sabaha kadar bekledi. Yemek yemesi lazımdı ama hayvanları kesmek istemiyordu. Biraz tohum toplayıp en yakın gölün yanına tarla kurdu ama yine de açtı. Belki de buğdaylar büyüyene kadar ailesinin yanına dönebilirdi, buraya indiği gibi geri çıktı.

--------------------------------------
Günümüz - Dünya

- Bora hasta olduysan senin ***** *****.

Arkadaşı yine kalkmamıştı ama hem onun için hem de hastaysa kendisine bulaşmış olabileceği için korkuyordu. Her şeyi denemişti, dayanamayıp bir iki tokat attı, işe yaramıyınca sırtında tiki olan bir yeri dürttü, biraz hareket etmişti kalkmamıştı, bir kaç kere daha dürttü, pek işe yaramıyordu. Aklına gelen fikirle burnunu tuttu, arkadaşını yanlışlıkla boğmaktan korkuyordu ama tikine tepki verdiyse koma falan değil demekti, yeterince uyarırsa kalkabilirdi. Bir an yüzü buruştu ve ağzını açtı. Ağzınıda tuttu. Bir süre sonra kafasını oynatmaya başladı en sonunda gözlerini açıp elleriyle kendini kurtarmayı denedi ama gerek kalmamıştı çünkü İlter zaten geri çekilmişti.

- Manyak! Öldürmeye mi çalışıyorsun!

- Yarım saattir bi ağzına ***madığım kaldı haberin var mı?

- Boğman mı gerekiyor? Ambulans falan ara!

- Aradım zaten!

Ambulans sesleri duyuldu.

- Neyse diyelim bir şey yok geri gitsinler.

- Ne demek bir şey yok illa komaya girince mi gideceksin hastaneye? Bu gün gidiyoruz.

--------------------------------------
Zindan

Yıllardır sadece son 3 ayda görduğü kadar yaratık görmemişti. Geçitlerin artmasıyla alakalı olduğunu anlamıştı ve tabi geçitlerin sadece geçit olmadığını da. Belki yukarıda da 500 yaşında olsaydı bir şeyleri daha analyabilirdi. Belki de anlamaz ve karşısındaki iskelete sen gerçek değilsin diyip ölürdü. Yanındaki adama döndü:

- Bütün gece bunlardan kesiyoruz ve sabahları da cehennem yaratığı avlıyoruz, sistemlerimi 5 kat büyüttük ama hâlâ bitmedi.

- Ne o daha önemli bir işin mi var?

- Aslında...

Bir oktan kaçıp iskelete koştu.

- Ne saklıyorsun çocuk?

- Ne?

Adam bir creeperı zombi grubunun ortasına atıp kalkanını kaldırdı.

- Ne ne?

Yayıyla uzaktaki bir iskeleti halletti ve zombilerin arasına girmeden önce konuştu:

- Çocuk olduğumu nasıl anladın? Burada büyüklerle aynı görünüyorum.

Adam zombilerin içinde kesik kesik konuştu

- Konuşmalarından, fikirlerinden ve şakalarından. Bunu herkes anlar. Hem burada derken neyi kastettin? Başka bir yerin daha mı var?

- Aslında evet.

Güneş doğmaya başladığı için azalan yaratıklardan dikkatlerini çekip konuşmaya odaklandılar.

- Nasıl başka bir yer.

- Anlatması zor, buradan çok daha büyük ve yukarıda.

- Sen bir dev misin?

- Dev mi?

- Biliyorsun ben hatip savaşçıyım, görevim tarihin unutulmasını önlemek, her ne kadar artık fazla insan inanmasa da. Denilene göre cehennem savaşında bize gökten gelen devler yardım etmişler. Boylarını büyütebilir ve birden fazla yerde olabilirlermiş. Yaşamları bin yıldan uzunmuş. Savaştan sonra büyük yarığın etrafında nöbet tutması için savaşçılar göndermişler ama son 1100 yıldır kimse bir dev görmedi. Bir devsen büyüyerek kanıtla.

- Bilmiyorum belki de biz değilizdir.

- Siz?

- Ben ve benim gibi insanlar.

- Kaç tane var sizden.

- Milyarlarca.

- Peki neden yardıma gelmiyorsunuz?

- Dediğim gibi belki biz değilizdir, çünkü benden başka kimsenin buradan haberi yok ve bizim için size göre daha az zaman geçti unutmaları imkansız.

- Ne kadar?

- Ben buraya göre 500 yaşındayım ama yukarda sadece 8 yıldır buradayım.

- Peki büyüyemiyor musun?

- Hayır.

- Yukarda kaç yaşındasın?

- 11.

- Ailen merak ediyor olmalı. Neden gitmek istediğini anlıyorum. Peki evine nasıl gidiyorsun? Hiç uçabildiğini görmedim.

- Yukarı derken kastettiğim buranın gökyüzü değil bambaşka, cehenneme inmek gibi, önce her yöne gittiğimi hissediyorum ve buradan çıktığımı hissediyorum sonra yukarı çıkıp bir geçitten geçip uyanıyorum. Hatta aynı şekilde obsidyen geçit kullanmadan cehenneme inebilirim.

- Ciddi misin?

- Evet?

- Bu çok iyi!

- Neden?

- Pantheon saklanıyor, devler gelmiyor, bütün kozmik kutular kayıp, insanlar artık tarihe masal diyor ama sen gelirsen hikayelerin doğruluğunu kanıtlarsın.

- Bu neyi çözecek ki?

- Her şeyi.

--------------------------------------
Cehennem

Dev bir lav gölünün altında geçici üssünü kurmuştu, devriyeler bir ay sonra gelirdi, birde baskın timine yakalanmazsa bu sürede bütün durumu analiz edebilirdi. 1100 yıldır dev görmemişti, yani sonuncuyu öldürdüğünden beri. Sanki yeni yapmışcasına sevindi. Yeni devler geldiğini duyunca korksada gelenlerin kendilerinden bike haberi yoktu, hatta birini tavuk gibi yakalamıştı, bedenini tamamen indirmenin bir yolunu bulursa pek çok güç edinebilirdi. Endermanler rahatsız oldukları için titreşip dursa da üssü kuruyorlardı. Yukarıda görevli olanlarsa bilgilerini aktarıp bir an önce gitmek için sabırsızlanıyordu. Bu arada sağ kolu olan Limny'yi gördü. Sıranın en önünde belirip haberini aktardı.

- Yarığın yakınlarında mı?

Enderman bir kaç keskin ses çıkardı.

- Ne biliyor?

Tek bir ses çıkardı.

- Hiçbir şey? Ama gücü var. Onu takip et ve yanına bir kaç enderman al. Geri geldiğinde haberim olsun.
İkinci bölüm sizlerle iyi okumalar.
 

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
Haftaya son sınavlarım var ancak araya soğuk girmesin diye bölüm paylaşmak için çok uygun bir zaman, yeni bölüm sizlerle, iyi okumalar.
Günümüz - Zindan

- Hey, Soren sakin ol, portal kullanmadan cehenneme inmem çok büyük bir kanıt değil.

Soren delirmiş gibui davranıyordu, çok mutlu ve heyecanlı gibi davranıyordu ama hücrelerine kadar bir deliliğe tutulduğu belliydi.

- Olmak zorunda! Olmalı! Ha ha! Her şey o kadar kötü ki, bu kadar kötü olması çok saçma, mutlaka bir çıkış yolu olmalı diyordum ve elimdeki tek seçenek sen olduğuna göre bu sen olmalısın. Evet o sensin!

- Siz yetişkinleri anlayamıyorum bazen, biraz daha açıklar mısın?

- Bak, buraya ilk geldiğimde sana görev için geldiğimi söylemiştim ama hem sana hem kendime yalan söylüyordum, ben kaçıyordum! Her şey o kadar kötüydü ki kabus gibiydi, çok çok saçmaydı kabuslar saçma derecede kötü olur mantığını anlayamadığın için çözümde bulamazsın ve işte off, bu sorunlar dışarıdan geldi, mantığını, kaynağını bilmediğimiz için çözüm üretemiyorduk ve bende dedim ki, ki çok doğru demişim! Hahah! Sorunlar dışarıdan geldiyse, çözümde dışarıdan gelmeli ve işte buradasın.

- Dinle, önce sakin ol, kendinde değilsin bunu ben bile anlayabiliyorum.

Soren volta atmayı bırakıp Efe'ye doğru koştu ve tam karşısında durdu:

- Dünyanın sonu gelecek, bu sakin olunması gereken bir durum mu? Bu şey gelecek ve değer verdiğimiz her şeyin sonunu getirecek! Eğer sende aradığım çözüm değilsen! Hah! Belki de burada oturup gece olana kadar eğlenmeli ve zombilerin bizi yemesine izin vermeliyiz.

- Her sakin ol, sana yardım edicem, hatta tek numaram bu da değil ama önce eve gitmeliyim, ilk defa bu kadar uzun süre burada kaldım ailem mahvolmuştur. Sonra sana yardım ederim, tamam mı?

Soren yaşadığı duygu patlamasının ardından yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştı.

- Tabi tabi, doğru, kusura bakma. Sen git, bende buradaki evine gideyim orada buluşalım.

- Önce buradaki evime gitmem lazım, ama kısa bir yol var, istersen sende gel.

- Nasıl kısa bir yol?

- İzle.

İkisinin ortasına beyaz bir çiçek attı ve birden kendilerini evin alt katında buldular.

- Bunu nasıl yaptın?

- Aslında ben yapmadım, kutu yaptı.

Efe odanın ortasındaki bir bölmeyi açıp turuncu bir kutu ile ilgilenmeye başladı.

- O-onu nereden buldun?

- Buradan atla 15 yıl uzakta göğe kadar su dolu bir okyanustaki boş bir sarayda. Ama başka yok, iyice aradım.

- Neden bana söylemedin?

- Neyi?

Soren yine delirecek gibi oldu ama kendisini sakinleştirdi.

- Bu şey sana hepsinin kaybolduğunu söylediğim kozmik kutulardan biri.

- Bu iyi haber, böylece artık iki kanıtın var.

- Peki ne yapıyorsun onunla şimdi?

- Şu an beyaz çiçeği ve etrafındakileri eve getirmeye ayarlı, ben yokken bedenim açlıktan ölmesin diye yeniden ayarlıyorum.

Dünya'da Bir Hastane

Bora uyandıktan sonra gelen ambulansla hastaneye gitmişlerdi. İlter arada okula geçtiyse de dersler bittiği gibi tekrar Bora'nın yanına gelmişti.

Bora'ya pek çok tahlil yaptılarsa da bir sonuç çıkmamıştı, geriye bir tek röntgen sonuçları kalmıştı ancak sebepsizce sonuçlar için bir gün beklemesini ve hastanede kalmasını istemişlerdi.

Zindan

Nerede olduğunu ve neyden kaçtığını pek bilmiyordu. Aslında biliyordu ama nereden bildiğini bilmiyordu. Karlı bir ormanın yanındaki dağlarda bulmuştu kendini, peşi de siyah uzun yaratıklar ve bir adam vardı. Adamı tam görememişti çünkü bulanık bir görüntüyle sürekli ışınlanıp duruyordu. Bütün gün koşarak iyi iş çıkarmıştı ama artık acıkmıştı koşamıyordu. Siyah yaratıklar etrafını sardılar. Yavaş ve küçük adımlarla yaklaşıyorlardı. İlkin anlam veremesede sonra yaratıklarında kendisinden korktuğunu anladı. Şansını denemek için saldırır gibi yaptı, gerçektende bir anda hepsi farklı bir yöne kayboldu ama birden yediği yumrukla ölmek üzeri olduğunu hissetti. Kendisini kovalayan adam tam önünde duruyordu, bir süre onu inceledikten sonra eliyle işaret etti ve iki tane siyah yaratık kendisini tuttu.

Bir an kendini boşlukta hissetti, bedeni mekandan özgürdü ve zihnide özgürleşmişti, o an anıları canlandı, buraya daha öncede gelmişti ve daha önemlisi aslında buradan değildi ve kendisini tutan yaratıklardan çok çok daha güçlüydü. Yaratıklar kendisini aşağıya çekiyordu ama tek seferde ikisinden de kurtuldu ve yukarı doğru çıkıp asıl kişiliğine kavuştu.

Dünya

Nihayet ertesi gün bir açıklama yapmayı kabul etmişti doktoru. Bora'yı odasına davet etti ve röntgen sonuçlarını gösterdi.

- Bu kafanın röntgeni, şurası da beyin sapın.

- Hı-hı.

- Şu parlaklığı görüyor musun?

- Evet.

- Tahminimizce sorunun sebebi o.

- Peki o ne?

- Henüz bilmiyoruz, önce tümör sandık ama...

- Yoksa...

- Hayır hayır, diğer tahlillerinin hepsi temiz çıktı.

- İyi, peki bunlardan ne sonuç çıkarmalıyım?

- Önce bizim daha iyi bir sonuç çıkarmamız için MR çektirmelisin. Çünkü ben ilk defa böyle bir şey görüyorum ama daha fazla bilgi edinebilirsem doğru kaynaklara ve kişilere ulaşıp nasıl tedavi edileceğini öğrenebilirim.

- Olur.

- Güzel, şimdilik korkman gereken hiçbir şey yok tamam mı?

- Tamam.

Odadan çıkacaklarken İlter bir soru sordu:

- Beyin sapının işlevi ne ki oradaki bir sorun uyanmasını engelliyor.

Doktor durdu, bir süre düşündü.

- Dediğim gibi şu an pek bir şey bilmiyorum ama bir teorim var. Nöroloji ve daha pek çok alan beyinin sırlarını çözmeye çalışıyor ve en büyük sırlardan birisi bilincin beyinin neresinde olduğu.

- Nasıl yani?

- Bir şeyi ışın göze girince değil o bilgi beyine ulaşınca görürüz, peki beyinin neresine gelince görmüş oluruz ya da neresine gelmeyen bilgiler beyinin elediği ayrıntılardır? Yıllardır beyin ameliyatlarında beyin dokuları alınan hastalar inceleniyor ve kişi hangi özelliğini kaybettiyse alınan ya da hasar gören bölgenin o işlevle alakalı olduğuna dair sağlam bir kanıt elde etmiş oluyoruz. Ve şimdiye kadar beyninin yarısı alınan hastalar bile sadece bazı yetilerini kaybetti, kimse tamamen bilincini kaybetmedi. Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre beyin sapında belli bir bölge zarar gördüğünde kişi beyninin tamamı iyi durumda olsa bile komaya giriyor yani sanıyoruz ki bilincin olduğu nokta beyin sapında.

- Ne yani Bora uyuduğunda komaya mı giriyor?

- Komadaki bir hasta kadar tepkisiz olduğu doğru ama kimse gece komaya girip sabah uyanmaz, koma çok ciddi bir olaydır. Neyse dediğim gibi henüz bir şey söylemek için çok erken.
Evet sakin bir bölüm, daha çok bir ara bölüm. Yine de ileride kullanacağımız önemli olaylar oldu.
 

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
Boşluk

Hayallerinden sıyrılıp farklı bir dünyaya adım attığını anlamıştı. Etrafına göz gezdirdi, baktığı her yön sonsuzluğun içinde farklı bir dünyaya açılıyor. Sonsuz renklerin ortasında olsa da bulunduğu yerin karanlık olduğunu hissediyor. Aşağı çekildiğini farketti. Yavaş bir akım onu kendi dünyasından koparıp dibe çekiyor. Kendi dünyasına baktı, her yerini çatlaklar kaplamış, çatlaklara yaklaşan her şey akıma kapılıp dibe çekiliyor. Aşağısına baktı, burayı hatırlamıştı, defalarca buraya gelmişti ve son seferinde siyah yaratıklar tarafından avlanmıştı. Kendi dünyasına çıkmaya çalıştı. Önce durdu sonra yükselmeye başladı. Sonra yine durdu, bir şey onu aşağıya çekiyor, bu onu yakalayan adamdı, çıkmak için daha çok çabaladı. Yükseliyor ama onu da yanında yükseltiyor. Nihayet dünyasına kavuşurken hareketi bedenine, zihni beynine kısıtlandı, her şeyi unuturken tekrar rüyalarına daldı.

Dünya

Kanter içinde uyandı. Onu uyandırana baktı, parlayan açık mor gözleri yüreğini ağzına getirsede sonra hasta bakıcının normal kahverengi hareli beyaz gözlerini görüp rahatladı. Kalkmaya çalışıp kalkamayınca bir an endişelendi, sanki birisi onu tutuyor gibiydi sonra hareket edince endişesi kayboldu.

Yemeğini yerken izlenme hissinden bir türlü kurtulamıyor. Sürekli arkasını kontrol etmekten boynu ağrımaya başladı. Hastane yemeği zaten hoşuna gitmiyordu. Kantine inip bir şeyler almak için çıktığında üstüne gelen parlak mor gözleri görünce ödü koptu sonra gelenin sadece bir doktor olduğunu görünce rahatladı.

Her baktığı yüzde mor bir çift göz görüyor, etrafında kimse olmadığında ise izlendiği hissinden kurtulamıyor.

Tahlillerinde her şey normal çıkınca taburcu etmeye ve sık sık muayene ederek karar vermişlerdi. Sürekli izlendiği hissine kapıldığını söyleyince psikiyatriden de destek almaya karar verdiler. Gün içinde kardeşinin önce uyandığını sonra tekrar komaya girdiğini ardından annesininde komaya girdiğini öğrenmişti. Babasınında kendisininde psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu farkedince yarına otobüs bileti aldı ve bavulunu hazırlamak için evine gitti.

Bora'nın taburcu olacağını duyunca İlter onu evde beklemeye karar verdi. Bora da eve gelince bavulunu hazırlayıp İlter'e gün içinde olanlardan bahsetti.

Zindan

Efe birisinin kendini sürekli dürttüğünü hissedip planladığından daha erken geri döndü. Soren sürekli kendisini dürtüp duruyorken geldiğini görünce dürtmeyi kesti ve konuştu:

- Aile tatilini bölmek istemezdim ama neredeyse bir haftadır yoksun ve etrafımız sarıldı, daha fazla tutamam.

Hemen koşup pencereden baktı. Etrafta pek çok yaratık olsa da onlar kolay lokmaydı, asıl sorun endermanler ve blazeler ve witherbosslardı.

- Sanırım kod 101'i uygulamam gerekecek.

- Kod 101?

Bir yandan sistemleri ayarlayıp malzemeleri yüklüyor bir yandan da açıklıyor.

- Çocukça bir isim, daha önce dediğim gibi bunları oyun sanıyordum ve kendimi final dalgasına hazırlamıştım ve havalı bir isim
vermek istemiştim.

- Final dalgası?

- Son ve büyük bir yaratık dalası gelir, dalganın en arkasında ise çok güçlü bir final bossu gelir. Bundan sağ çıkarsan oyunu kazanırsın.

- Umarın iyi hazırlanmışsındır.

- Yıllarca...

Kozmik kutusunun olduğu odayı şifresini girerek açtı ve sol taraftaki şartelleri indirmeye başladı. İlk şalterde patlamalar duyuldu.

- Yerde pek bir orduları kalmadı, kalsa da girebilecekleri bir kapı yok.

İkinciyi çekmesiyle su sesleri duyuldu, sular binanın her yanını kaplamıştı.

- Bu bizi patlamalara karşı bir süre korur.

Üçüncüyü çekmesiyle kat kat lavlar akmaya başladı.

- Bunlar birazdan lazım olacak.

Dördüncüyü çekti. Odada bir gürültü oldu sonra görünmez bir şey Efe'nin önünde durdu.

- Hayalet, parçala oğlum onları.

Sonra bir şey pencereden dışarı atlayıp lavların içinden geçti.

- Köpeğim, ona kutuyla çok güçlü etkiler verdim.

Beşinciyi çekti, büyülü bir kazma düştü ve duvara saklanmış başka bir bölümün kapısı pistonlarla açıldı.

- Kazmayı al eğer b planına geçersek oradaki obsidyenleri temizle ama içerdeki şeye vurmamaya dikkat et.

- İçerde ne var?

- Patlama gücü normalin yüzlerce katı bir ateş topu.

- Biz nasıl...

- B planına geçersek.

Ne demek istediğini anladığı için cümlenin kalanını sormadı. Bu sırada altıncı şartel çekildi ve lav sıralarının arasından sular akarak onları taşa çevirdi.

Bir kaç dakika sonra Soren hissettiği şeyle irkildi:

- Bu ne?

- Patlama koruması, baya yüksek bir seviyede. Planım güçlü etkiler alıp onlarla savaşmak.

Efe tekrar kutuya dönerken su sesleri azalmaya ve patlama sesleri yaklaşmaya başladı. Efe bir an durdu:

- Endermanlar suyu bloklarla dolduruyor olmalı, bunu tahmin etmiştim ama bu düşündüğümden hızlı. B planına geçiyoruz.

Soren bir an afallasa da hemen gidip obsidyenleri kırmaya başladı. Bir kaç dakika sonra bina her yönden delinirken Soren onları uzak tutmaya çalışıyor, nihayet kutuyla işi biten Efe yedinci şarteli çekti. İkisi odadan kaybolurken fırlatıcı küçük bir kartopu fırlattı, kartopu ateş topunu hareketlendirdi, ateş topu duvarlardan birine çarptı ve bütün bu hengame sona erdi.

Dünya

Şehirden neden kovulduğunu anlamamıştı ama köyü özlemişti. Şurası dedesinin eviydi. Şu alanda çok top oynamıştı. Şu bakkaldı, neden öyle tuhaf bakıyordu? Şu ev, 7 yaşındayken bu evin önünden geçerken patlama olmuştu. Kendisine bir şey olmamıştı ama yaşlı bir adam ölmüştü. Bu teyze onun eşiydi, o neden tuhaf bakıyor. İnsan çok tuhaf davranıyor. Etrafını sardılar onu ite kaka köyden attılar ve sonunda karanlığa düştü. En son buradan çıktığında yanında o tuhaf şey vardı. Yukarıya baktı, kendi olması gereken yerde mor gözlü biri duruyordu. Silkinip kendine geldi.

Kanter içinde uyanmıştı, insanlar kendisini itip kovalayıp duruyordu, ve en son o mor ürkütü gözler... saat daha erkendi ama uyursa zamanında kalkıp kalkamayacağını bilmediği için tekrar yatmak yerine biraz telefon bakıp güneş doğarken otogara doğru yola çıktı.

Evet arkadaşlar biraz reaksiyon gösterin, hiç mi beğendiğiniz, beğenmediğiniz, merak ettiğin yer falan yok? Hikaye notlarını yazdığım defter bile daha heyecanlı :)
 

Üst