90' (1.Bölüm)

FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
Amerika Birleşik Devletleri, Audi Field Stadyumu, 2018

Yeni takımımla ilk antremanımı yapmak üzere stadyuma gidiyordum. Yoldan geçen bazı insanlar beni tanımıştı ve yanlarındakine beni gösteriyorlardı. Hırkamın kapüşonunu takıp devam ettim. Nihayet stadyuma gelebilmiştim. Hemen içeri girdim ve soyunma odasına gittim. Soyunma odasında Segura beni karşıladı. Hemen üstümü değiştirdim ve 34 numaralı formamı giydim. Segura, ben üstümü değişterene kadar bekledi ve ben, hayalim olan "Rahul" yazan 34 numaralı formayı giymiştim. İşte hayallerimin başlangıcı olacak takımdaydım. Bu takımın efsanesi olmaya gelmiştim ve bu gerçekleşmeden gitmeyecektim.

Segura'yla birlikte sahaya çıktık. Tüm takım bizi bekliyordu. Aceleyle sıramıza geçtik ve bize bu sezonun kısa bir özeti geçildi. Antrenör, olağan kadroyu bize duyurmaya başlayınca, çok heyecanlandım. Antrenör: "Kalecimiz Bill Hamid. Defansta ise...". Takımın başkanı sahaya gelince antrenör konuşmasını yarıda bıraktı. Başkan geldi ve karşımıza geçti. Selam verip konuşmaya başladı: "Yeni sezon için tek bir hedefimiz var 'birinci' olmak! Birinci olmak için takıma uymayan herkesi gözden kaybetmeye razıyız. Ha, bu arada Rahul, takıma hoş geldin." dedi ve antrenörle biraz uzakta, kısa bir konuşma yaptıktan sonra stadyumu terketti. Biz de artık antremana başlayabilirdik. Antrenörün gösterdiği hareketlerle ısındıktan sonra artık pas alıştırmalarına geçebilirdik. Daire oluşturduktan sonra birbirimizle paslaşmaya başladık ve daireyi giderek açtık. Birkaç dakika sonra daire tüm sahaya yayılmak üzereydi. Antreman çok eğlenceli geçiyordu benim için. Pastan sonra sırasıyla; koşu, şut, hız ve birkaç teknik alıştırmadan sonra mola verdik. Saat, öğle 4 gibiydi. Segura, Rooney ve Hamid, işleri olduğu için antremanın ikinci kısmına katılmadılar. Geri kalan takımla bir antreman maçı yaptıktan sonra antremanı bitirdik ve soyunma odasına indik. Ben, sahada öylesine duruyordum ve hayaller kuruyordum. Takımın efsanesi olma hayallerim, antrenörün omzuma dokunmasıyla yarıda kaldı. Antrenöre baktığımda kafasıyla gitmemi işaret ediyordu, ben de öyle yaptım. Soyunma odasına indiğimde neredeyse herkes giyinip stadyumdan ayrılmıştı. İçeride sadece Jeffrey ve Arriola kalmıştı. Onlarda formalarını asıyorlardı. Ben de Rooney'nin yanındaki yerime geçtim ve biraz oturup soluklandım. Arriola yanıma geldi ve bana biraz takımdan bahsetti. Daha sonrasında ise Jeffrey'le birlikte odadan çıktılar. Bende üstümü hızla giyinip stadyumdan çıkışımı yaptım. Otele gitmek üzere bir taksiye atladım. Taksi, otelin önünde durdu ve indim. Otele girişimi yaptım ve 144 numaralı odama çıktım. Duş alıp yatmayı planlıyordum fakat uyuyamadım. Ben de, dolaptan bir futbol topu kapıp otelin bahçesine indim ve koşu antremanı yaptım. Yaklaşık yarım saat sonra Rooney, otele geldi. Bana bahçede selam verdi ve odasına geçti. Ben bir saat daha bahçede oyalandıktan sonra odama çıktım ve derin bir uyku çektim.

Sabah erken saatte kapım çaldı. Kapıdaki Acosta'ydı. İçeriye davet ettikten sonra yatağa oturduk ve kahvaltıya inmeden önce güzel bir muhabbet ettik. Acosta odadan çıktıktan hemen sonra telefonum çaldı. Arayan kişi antrenördü. Hemen açtım ve ne olduğunu sordum. O ise bana yarınki maça hazırlanmamı söyledi. Sanırım o maçta ben de olacaktım. Hemen aşağıya inip kahvaltımı yaptım ve stada gittim. Tüm takım olarak sıkı bir çalışma yaptık ve evlere dağıldık.

Sabaha kadar heyecandan uyku tutmamıştı. New York City maçında benim de oynama şansım vardı. Hemen otelin mutfağına inip harika bir kahvaltı yaptım. Daha sonrasında bir taksiye atlayıp stadyumun yolunu tuttum. Maç öğle bir gibi başlayacaktı. Saat ise ondu. Antreman yapmak için bolca vaktimiz vardı. Son antremanı yaptık ve artık maçın başlamasına kırk beş dakika kalmıştı. Taraftarlar yavaş yavaş stadyumu dolduruyordu. Antrenör bizi soyunma odasına çağırdı ve maç için bir konuşma yaptı. Maça on dakika kala sahaya tekrar çıktık ve son paslaşmamızı yaptık. Daha sonrasında maça çıkış için koridorda sıralandılar. Ben yedek kulübesinden maçı izleyecektim ve bu benim canımı sıkmıştı. Kaptanlar, başta olmak üzere iki takım oyuncuları da sahaya çıktı ve marşlar söylenmeye başladı. Maç bizim vuruşumuzla başlayacaktı. Rooney, tek başına topun yanına geçti ve düdüğü bekledi. Düdük çalar çalmaz topu Acosta'ya pasladı ve maç artık başlamıştı. Top, bizim yarı saha da, defans ve orta saha oyuncularımız arasında gidip geliyordu. Bir açık arıyorduk ve sanırım o açığı Jeffrey'in, Arriola'ya attığı pasla değerlendirdik. Arriola, üç kişinin içinden sıyrıldı fakat Callens, Arriola'dan topu kapıp sağ kanada pasladı. New York City atağıydı. Sağ kanattan Moralez topu taşıyordu. Karşısına çıkan iki oyuncumuzu geçmişti ve bir anda önünde büyük bir boşluk oluşmuştu. O boşluğu değerlendirdi ve ceza sahasına doğru bir koşu yaptı. Rakip takımın oyuncuları çoktan ceza sahasına doluşmuştu ve gelecek olan ortayı bekliyorlardı. Moralez'den bir pas gelmedi çünkü, Acosta araya girip topu kaptı. Çok hızlı bir maç oluyordu. Dakikalar su gibi geçiyordu. Şimdiden otuz dakikayı gol yemeden geçirmiştik ve oyunun kontrolü bizdeydi. Kanatlardan hücum yapsakta ceza sahasının içine atılmış hava toplarında hakimiyet sağlayamıyorduk. İlk yarı golsüz eşitlikle sonuçlandı. Devre arasında, antrenör bizleri soyunma odasında motive edecek sözler söyledi. Rooney, maça devam edemeyeceğini, sağ ayak bileğinin acıdığını söyledi. Antrenör bana baktı ve oyuna Rooney yerine girmemi söyledi. İşte buydu! Hayallerimin takımı, D.C United'ta maça çıkacaktım. Son on dakika hazırlığımı yaptım ve ışıklı tabelanın yanmasıyla birlikte oyuna dahil oldum. Artık, santrafor mevkisinde ben de Arriola vardık. Maç David Villa'nın pasıyla başladı. Ben orta alanda pres yapıyordum ve maça yeni dahil olmamın enerjisi biraz hızlı harcamıştım. Dakikalar hızla geçse de, güzel bir atak şansı bulamamıştık. Orta alanda iyi bir pas yapıyor olsakta, topu kaleye ulaştırmamız güçtü. Dakika seksen olmuştu. Normal süre içerisinde son on dakikaydı. Acosta'nın orta alanda attığı pasla kaleye doğru bir hücuma geçtik. Arriola, sağına doğru hızlı bir pas gönderdi. Bu pası alabilmek için koştum fakat Callens, önümde durduğu için topu kapmıştı ve uzun bir hava pasıyla topu, bizim yarı sahaya gönderdi. New York City taraftarları çoşkuyla tezahürat ediyorlardı. Tam istediğim maç atmosferiydi. Acosta'nın pasında top ben de kaldı. Topu önümdeki boşlukta biraz sürdükten sonra sağ kanada gönderdim. Asad topu kontrol edebilmişti ve önünde büyük bir boşluk vardı. Bu boşluğu iyi değerlendirebilirsek bir gol şansı yakalayabilirdik. Asad, sağ kanattan topu hızla sürdü ve topu çekti. Rakip ceza sahasının hemen önündeydim. Topu bana pasladı. Sırtım kaleye dönüktü ve rakip bir oyuncu bana pres uyguluyordu. Tam sağ tarafa doğru dönecekken bana bir çelme taktı ve yere düştüm. Hakem, düdüğünü çaldı ve lehimizde faul kararı verdi. Topun başına Arriola ve ben geçtik. Serbest vuruşlarda kendime güveniyordum fakat frikiği Arriola'nın kullanmasını istiyordum. Dakika seksen yediydi. Uzatma yoktu. Eğer galibiyet istiyorsak tek şansımız bu frikikti. İkimizde gerindik ve topa koşmaya başladık. Ben topun üstünden atladım ve Arriola'da harika bir şut çekti. Top, hızla kalenin sağ, üst köşesine gidiyordu. Kaleci, sağ tarafa doğru atladı fakat topu kurtarmayı başaramadı. Top, filelerle buluşmuştu. Taraftarla heyecanla bağırıyor, biz de Arriola'ya doğru koşuyorduk. Hayatımdaki en mutlu olduğum anlardan birisiydi. Maç kaldığı yerden Villa'nın vuruşuyla başlasada dakika seksen dokuzdu ve uzatmalar oynanmayacaktı. Rakip takım son çare, bir atağa çıktılar fakat ben topu kaptım ve rakip kaleye dikmiştim ki, hakem son düdüğü çaldı. Maçı biz kazanmıştık. Ben yere yattım ve biraz soluklandım. İlk lig maçını kazanmıştık. Soyunma odasında, büyük bir sevinç vardı. Antrenör, içeri girdi ve bizi tebrik etti. Galibiyeti kutlamak için bir akşam yemeği sözü verip evlere dağıldık. Otel odasına girdiğimde, kendimi büyük bir sevinçle yatağa attım. Çok mutluydum. Akşam yemeğine kadar uyudum ve saat akşam üzeri yedi gibi kalktım ve hazırlandım. Üstüme, beyaz bir t-shirt, altıma ise siyah bir eşofman giymiştim. Gri hırkamı giyip odadan çıktım ve taksiye atladım. Restoranta gidince neredeyse herkes oradaydı. Ben de kendime bir sandalye çekip masa geçtim. Uzun uzun, önümüzdeki maçları konuştuk. Bir kadeh bi' şeyler içip restoranttan kalktık. Ben, Rooney ve Asad otelde kalıyorduk. Asad'ın arabasına atlayıp otele geçtik. Üçümüz yarım saat, bahçedeki havuzun önünde oturduk, sohbet ettik. Benim uykum geldiği için yanlarından erken ayrıldım ve odama çıktım. Duşumu aldım ve yatağa geçtim. Telefonla, sosyal medyadan gelen yorumları okuyordum. Herkes, D.C United'tan övgüyle bahsediyordu. Arriola'nın da golü internette fenomen olmuştu. Daha sonrasında telefonu yatağımın yanındaki kahverengi, ahşap kaplama komidinin üzerine koyup uykuya daldım.
 


oyunimparatoru

Ağaç Yumruklayıcı
Mesajlar
33
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
24
Puanları
50
Ruh hali
OkumYa úşeniyom :) ama gúzel bisey gibi ózet yokmu
 

Üst