Adım Steve. Yüksek bir tepede bir evde yaşıyorum. 1 köpeğim var. Avlarımda bana hep eşlik eder. Eskiden bir şehirde yaşıyordum. Yaşadığım şehir bir gün saldırıya uğradı. Ailem kardeşimi cepheye yolladı. Cephede savaşan kardeşim şehit oldu. Ailem ise beni ormandaki bir dağ evine götürdüler. Yani şu an yaşadığım eve. Bu evde 18 yaşına kadar beni bir adam büyüttü. Beni korudu, sahiplendi. Bir sabah o adamın evde olmadığını gördüm. Ama yatağımın hemen yanında bir not vardı. Notta şöyle yazıyordu:
Sevgili Steve,
Sen küçükken ailen seni buraya getirdi. Burası benim evim. Ve bana seni korumamı, göz etmemi istediler. Dediklerini yaptım. Ama artık benim için ayrılma vakti. Sana hayat hakkında birçok şeyi öğrettim. Artık kendi kendine bakabilecek yaştasın. Ben de artık ailemin yanına gitmek zorundayım. Bana ihtiyaçları var. Sana hayatta başarılar diliyorum. Artık kendi hayatını yaşıyorsun. Beni unutma... Manevi Baban David
Notu okuduğumda ağlamaklı olmuştum. Ama kendimi toplayıp işlerime devam ettim. Akşam yemeğinde ne yesem derken dolaptaki balığı ızgarada pişirip yemeye karar verdim. Yemeğimi yedikten sonra uykum gelmeye başladı. O gün kardeşimin doğum günüydü. Onun ruhu için dua ettim. Sonra canım kitap okumak istedi. Kitap okurken uyuya kalmışım. Sabah saatlerinde uyandım. Kendimi garip hissediyordum. Evde uykulu uykulu gezinirken bir pressure plate'in üstüne basmışım. Onun evime nasıl geldiğini bile bilmiyordum açıkçası. Birden aşağı düştüm. Karanlık bir tünele düşmüşüm. Elime bir torch alıp ilerledim. İlerlerken garip ipuçlarına rastladım. Tünelde kardeşimin resimleri vardı. Daha da ilerledim. Önüme bir mağara çıktı. Önümdeki engelleri aştım ve yeryüzüne çıktım sonunda. Etrafıma bakındığımda havanın karardığını ve evimin çok uzakta olduğunu fark ettim. Bir yeri kazıp kendime küçük bir barınak yaptım. Önünü, üstünü odunlar ve yapraklarla kapattım. Çantamda bulunan örtüye sarındım ve uyudum. Sabah uyandım ve evin yolunu tuttum. Yürüdüm. Metrelerce yürüdüm. Sonunda evimi buldum. Girdim ve bir an önce şömineyi yaktım. Çok üşümüştüm. Isındım. Çantamı bir kenara attım. İşlerimi hallettim ve yatma zamanı geldiğimde etrafı topladım. Bir not buldum. Notta şöyle yazıyordu:
Steve Kardeşim,
Beni bul. Başın çok büyük belada. Ne yap et, beni bul.
Kardeşin
Hala anlamamıştım. Kardeşim bir şehitti. Bu notu nasıl yazmış olabilirdi ki ? Kardeşimin bulunduğu mezarlığa gittim. Başımın belada olduğunu söyleyen notu kardeşimin mezarına bırakıp gittim. Eve döndüm. Bu sefer erken yattım. Saat 21:30 gibi. Gece yarısı 03:07 gibi bir kabusla irkildim. Bir az televizyon izleyeyim dedim. Televizyon çalışmıyordu. Biraz kitap okuyayım dedim. Yarısını okuduğum kitabım, kitaplıkta yoktu. Biraz atıştırayım dedim. Dolaptaki mantar çorbasını ısıtıp yiyecektim. Mantar çorbası ısınmıyordu. Sandığa koyduğum cips sandıkta yoktu. Yeter artık dedim ve bunların nelerden ibaret olduğunu düşünmeye başladım. Birden aklıma o not geldi. O notu düşünmemle beraber bir şimşek çaktı ve kapımı bir adam çaldı. Kapıyı açtım ve beyaz gözlü bir adam çıktı karşıma. Kapımı yaktı. Zor söndürdüm ancak kapım kullanılmaz haldeydi. Ona "Ne yapıyorsun sen?!" dedim. Uzakları işaret etti ve aniden yok oldu. Acilen crafting table ile bir kapı yaptım ve yerleştirdim. Artık her şeyi anlamaya başlıyordum. İşaret ettiği yer doğduğum şehre gidiyordu. Ve kardeşim de orada şehit olmuştu. Ve o şehir saldırıya uğramıştı çok önceden. Oraya nasıl gidecektim? Kim bilir ne zorluklar, ne ordular çıkacaktı karşıma. Onları nasıl atlatacaktım? Bir kılıç bir kask ile mi ? Üstelik hala yalnızlığa alışmış değildim. Hala bir takım zorluklar çekiyordum. Adam toplamam gerekiyordu. Şehre gidebilir miyim? Yoksa yolda ölebilir miyim? 2. bölümde açığa çıkacak.
Sevgili Steve,
Sen küçükken ailen seni buraya getirdi. Burası benim evim. Ve bana seni korumamı, göz etmemi istediler. Dediklerini yaptım. Ama artık benim için ayrılma vakti. Sana hayat hakkında birçok şeyi öğrettim. Artık kendi kendine bakabilecek yaştasın. Ben de artık ailemin yanına gitmek zorundayım. Bana ihtiyaçları var. Sana hayatta başarılar diliyorum. Artık kendi hayatını yaşıyorsun. Beni unutma... Manevi Baban David
Notu okuduğumda ağlamaklı olmuştum. Ama kendimi toplayıp işlerime devam ettim. Akşam yemeğinde ne yesem derken dolaptaki balığı ızgarada pişirip yemeye karar verdim. Yemeğimi yedikten sonra uykum gelmeye başladı. O gün kardeşimin doğum günüydü. Onun ruhu için dua ettim. Sonra canım kitap okumak istedi. Kitap okurken uyuya kalmışım. Sabah saatlerinde uyandım. Kendimi garip hissediyordum. Evde uykulu uykulu gezinirken bir pressure plate'in üstüne basmışım. Onun evime nasıl geldiğini bile bilmiyordum açıkçası. Birden aşağı düştüm. Karanlık bir tünele düşmüşüm. Elime bir torch alıp ilerledim. İlerlerken garip ipuçlarına rastladım. Tünelde kardeşimin resimleri vardı. Daha da ilerledim. Önüme bir mağara çıktı. Önümdeki engelleri aştım ve yeryüzüne çıktım sonunda. Etrafıma bakındığımda havanın karardığını ve evimin çok uzakta olduğunu fark ettim. Bir yeri kazıp kendime küçük bir barınak yaptım. Önünü, üstünü odunlar ve yapraklarla kapattım. Çantamda bulunan örtüye sarındım ve uyudum. Sabah uyandım ve evin yolunu tuttum. Yürüdüm. Metrelerce yürüdüm. Sonunda evimi buldum. Girdim ve bir an önce şömineyi yaktım. Çok üşümüştüm. Isındım. Çantamı bir kenara attım. İşlerimi hallettim ve yatma zamanı geldiğimde etrafı topladım. Bir not buldum. Notta şöyle yazıyordu:
Steve Kardeşim,
Beni bul. Başın çok büyük belada. Ne yap et, beni bul.
Kardeşin
Hala anlamamıştım. Kardeşim bir şehitti. Bu notu nasıl yazmış olabilirdi ki ? Kardeşimin bulunduğu mezarlığa gittim. Başımın belada olduğunu söyleyen notu kardeşimin mezarına bırakıp gittim. Eve döndüm. Bu sefer erken yattım. Saat 21:30 gibi. Gece yarısı 03:07 gibi bir kabusla irkildim. Bir az televizyon izleyeyim dedim. Televizyon çalışmıyordu. Biraz kitap okuyayım dedim. Yarısını okuduğum kitabım, kitaplıkta yoktu. Biraz atıştırayım dedim. Dolaptaki mantar çorbasını ısıtıp yiyecektim. Mantar çorbası ısınmıyordu. Sandığa koyduğum cips sandıkta yoktu. Yeter artık dedim ve bunların nelerden ibaret olduğunu düşünmeye başladım. Birden aklıma o not geldi. O notu düşünmemle beraber bir şimşek çaktı ve kapımı bir adam çaldı. Kapıyı açtım ve beyaz gözlü bir adam çıktı karşıma. Kapımı yaktı. Zor söndürdüm ancak kapım kullanılmaz haldeydi. Ona "Ne yapıyorsun sen?!" dedim. Uzakları işaret etti ve aniden yok oldu. Acilen crafting table ile bir kapı yaptım ve yerleştirdim. Artık her şeyi anlamaya başlıyordum. İşaret ettiği yer doğduğum şehre gidiyordu. Ve kardeşim de orada şehit olmuştu. Ve o şehir saldırıya uğramıştı çok önceden. Oraya nasıl gidecektim? Kim bilir ne zorluklar, ne ordular çıkacaktı karşıma. Onları nasıl atlatacaktım? Bir kılıç bir kask ile mi ? Üstelik hala yalnızlığa alışmış değildim. Hala bir takım zorluklar çekiyordum. Adam toplamam gerekiyordu. Şehre gidebilir miyim? Yoksa yolda ölebilir miyim? 2. bölümde açığa çıkacak.