Bir Herobrine Hikayesi [İlk Konum]

Sorrow TR

Taş Madencisi
Mesajlar
67
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
23
Puanları
0
Adım Steve. Yüksek bir tepede bir evde yaşıyorum. 1 köpeğim var. Avlarımda bana hep eşlik eder. Eskiden bir şehirde yaşıyordum. Yaşadığım şehir bir gün saldırıya uğradı. Ailem kardeşimi cepheye yolladı. Cephede savaşan kardeşim şehit oldu. Ailem ise beni ormandaki bir dağ evine götürdüler. Yani şu an yaşadığım eve. Bu evde 18 yaşına kadar beni bir adam büyüttü. Beni korudu, sahiplendi. Bir sabah o adamın evde olmadığını gördüm. Ama yatağımın hemen yanında bir not vardı. Notta şöyle yazıyordu:

Sevgili Steve,
Sen küçükken ailen seni buraya getirdi. Burası benim evim. Ve bana seni korumamı, göz etmemi istediler. Dediklerini yaptım. Ama artık benim için ayrılma vakti. Sana hayat hakkında birçok şeyi öğrettim. Artık kendi kendine bakabilecek yaştasın. Ben de artık ailemin yanına gitmek zorundayım. Bana ihtiyaçları var. Sana hayatta başarılar diliyorum. Artık kendi hayatını yaşıyorsun. Beni unutma... Manevi Baban David



Notu okuduğumda ağlamaklı olmuştum. Ama kendimi toplayıp işlerime devam ettim. Akşam yemeğinde ne yesem derken dolaptaki balığı ızgarada pişirip yemeye karar verdim. Yemeğimi yedikten sonra uykum gelmeye başladı. O gün kardeşimin doğum günüydü. Onun ruhu için dua ettim. Sonra canım kitap okumak istedi. Kitap okurken uyuya kalmışım. Sabah saatlerinde uyandım. Kendimi garip hissediyordum. Evde uykulu uykulu gezinirken bir pressure plate'in üstüne basmışım. Onun evime nasıl geldiğini bile bilmiyordum açıkçası. Birden aşağı düştüm. Karanlık bir tünele düşmüşüm. Elime bir torch alıp ilerledim. İlerlerken garip ipuçlarına rastladım. Tünelde kardeşimin resimleri vardı. Daha da ilerledim. Önüme bir mağara çıktı. Önümdeki engelleri aştım ve yeryüzüne çıktım sonunda. Etrafıma bakındığımda havanın karardığını ve evimin çok uzakta olduğunu fark ettim. Bir yeri kazıp kendime küçük bir barınak yaptım. Önünü, üstünü odunlar ve yapraklarla kapattım. Çantamda bulunan örtüye sarındım ve uyudum. Sabah uyandım ve evin yolunu tuttum. Yürüdüm. Metrelerce yürüdüm. Sonunda evimi buldum. Girdim ve bir an önce şömineyi yaktım. Çok üşümüştüm. Isındım. Çantamı bir kenara attım. İşlerimi hallettim ve yatma zamanı geldiğimde etrafı topladım. Bir not buldum. Notta şöyle yazıyordu:

Steve Kardeşim,
Beni bul. Başın çok büyük belada. Ne yap et, beni bul.
Kardeşin

Hala anlamamıştım. Kardeşim bir şehitti. Bu notu nasıl yazmış olabilirdi ki ? Kardeşimin bulunduğu mezarlığa gittim. Başımın belada olduğunu söyleyen notu kardeşimin mezarına bırakıp gittim. Eve döndüm. Bu sefer erken yattım. Saat 21:30 gibi. Gece yarısı 03:07 gibi bir kabusla irkildim. Bir az televizyon izleyeyim dedim. Televizyon çalışmıyordu. Biraz kitap okuyayım dedim. Yarısını okuduğum kitabım, kitaplıkta yoktu. Biraz atıştırayım dedim. Dolaptaki mantar çorbasını ısıtıp yiyecektim. Mantar çorbası ısınmıyordu. Sandığa koyduğum cips sandıkta yoktu. Yeter artık dedim ve bunların nelerden ibaret olduğunu düşünmeye başladım. Birden aklıma o not geldi. O notu düşünmemle beraber bir şimşek çaktı ve kapımı bir adam çaldı. Kapıyı açtım ve beyaz gözlü bir adam çıktı karşıma. Kapımı yaktı. Zor söndürdüm ancak kapım kullanılmaz haldeydi. Ona "Ne yapıyorsun sen?!" dedim. Uzakları işaret etti ve aniden yok oldu. Acilen crafting table ile bir kapı yaptım ve yerleştirdim. Artık her şeyi anlamaya başlıyordum. İşaret ettiği yer doğduğum şehre gidiyordu. Ve kardeşim de orada şehit olmuştu. Ve o şehir saldırıya uğramıştı çok önceden. Oraya nasıl gidecektim? Kim bilir ne zorluklar, ne ordular çıkacaktı karşıma. Onları nasıl atlatacaktım? Bir kılıç bir kask ile mi ? Üstelik hala yalnızlığa alışmış değildim. Hala bir takım zorluklar çekiyordum. Adam toplamam gerekiyordu. Şehre gidebilir miyim? Yoksa yolda ölebilir miyim? 2. bölümde açığa çıkacak.
 


Sorrow TR

Taş Madencisi
Mesajlar
67
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
23
Puanları
0
II. Bölüm - Olaylar Açığa Çıkıyor
Arkadaşıma gittim ve olayı anlattım. O da benimle aynı fikirdeydi. Koskoca şehre 2 kişi gidemezdik. Arkadaşım tanıdığı birilerini topladı ve şehre yol aldık. Şehre daha varamadan gece oldu. Bir mağaraya girip uyuduk. Bir kişi nöbet tutuyordu. Gecenin bir yarısı yakınımdan gelen çığlık sesiyle irkildim. Mağarada kimse de yoktu. İlerledim. Sesin geldiği yere doğru ilerledim. Ses çalının arkasından geliyordu. Yavaşça çalıya doğru yürüdüm. Arkasına baktım ve bir de ne göreyim! Tüm ekip kanlar içinde yerde yatıyor. Birden şimşek çaktı ve beyaz gözlü adam karşımda dikildi. Elimdeki kılıcı alıp koluma bir çizik attı. Uzakları işaret etti ve birden kayboldu. Sinir krizi geçirdim ve "Yeter artık, bırak peşimi!" diye haykırdım. 10 dakika boyunca ağladım. Sonra kendimi toplayıp şehre yol aldım. Bir tepeye çıktım. Şehir görünmüştü. Şehre indim. "Kimse var mı?" diye bağırdım fakat cevap gelmedi. En azından şehirde bana 40-50 gün yetecek kadar erzak vardı. Sabah oldu. İşlerimi yaptım. Ve şehirde biraz gezintiye çıktım. Savaş alanına gittim. Şehit mezarlığına gittim ve kardeşimin ruhu için dua ettim. Şehirdeki yeni evime akşam vakti döndüm. Dolabı karıştırdım ve bir şeyler yedim. Gece yatarken şimşek çaktı ve kapım çaldı. Kılıcımı aldım ve kapıyı açmaya gittim. O beyaz gözlü adam olduğunu biliyordum. Kapıyı açtım ancak bembeyaz bir yer göründü. Portala benziyordu. İçine girdim. Bir çöle ışınlandım. Çölün ortasında büyük bir piramit vardı. Piramide girdim. Kapı kilitli değildi. O beyaz gözlü adam arkamdan beni dürtükledi ve bana "Hoş Geldin Yabancı..." dedi. Benim elimden tutup tahtayla kaplı bir odaya götürdü. Aramızda şöyle bir konuşma geçti.
(Ben) + Kimsin ve neden benimle uğraşıyorsun? Benim sana ne zararım dokundu? Neden çevremdeki her şeyi yok ediyorsun?!
(Beyaz Gözlü Adam) - Kim olduğum önemli değil. Fazla konuşmayacağım ama ömrüm boyunca yapmak istediğim şeyi yapacağım. GARDINI AL!
+ Seve seve seninle savaşırım. Yeter ki öl ve ben bu beladan kurtulup hayatıma devam edeyim.
Elime 1 tahta kılıç verdi. Kendisi ise 2 elmas kılıç aldı. Tahta kılıçla alt edemeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden bir açığını buldum ve beyaz gözlü adamı yere düşürdüm. Tahta kılıcın ucu sivri olduğundan kolayca beyaz gözlü adama sapladım. Onun kılıçlarını da alıp duvara fırlattım. Nihayet hayatım normale döndü deyip odadan ayrılırken beyaz gözlü adam bana seslendi. Beni yanına çağırdı. Yanına gittim ve aramızda bir konuşma geçti:
+ Ne var? Yine ne istiyorsun?
- Dinle Steve. Sen daha küçücük bir bebekken, savaş ilanı çıktı. Babam beni 15 yaşında cepheye yolladı. Savaşta bir mayına bastım ve gözlerimi kaybedip öldüm. Seni o ihtiyardan çok ben korudum. Geceleri zombiler, örümcekler kapınıza dayanıyordu. Onları hep ben uzaklaştırıyordum. Sırf senin için. Sana o notu da ben yazdım. Şehre saldıranlar seni arıyorlar. O arkadaşların da para karşılığı seni o saldırganlara teslim edeceklerdi. Onları öldürerek sana iyilik yaptım. hiçbir şeyi bilmiyorsun. Sadece yargılıyorsun beni. Umarım yaptığından memnun kalırsın. Beni unutma. Bu ev artık senindir. Burada seni kimse bulamaz. Elveda...
+ HEROBRINE!!! :cry:​
Yorumlarınız ve verdiğiniz puanlar için teşekkür ederim. :)
 

Sorrow TR

Taş Madencisi
Mesajlar
67
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
23
Puanları
0
Ben de Merak Ediyorum,

Neden Kendi İşini Yapmıyorsun?
 

Sorrow TR

Taş Madencisi
Mesajlar
67
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
23
Puanları
0
Ahahah :D teşekkür ederim hikaye bana ait. Ya gerçekse ? :D
 

ShouldToBe

Bedrock Kaşifi
Mesajlar
1,744
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
583
Puanları
1,580
bu hikaye bana biryerden tanıdık geldi ama 1.bölümü farklı :D

(2. bölümü de farklı tip tip bakmayın :D)
 

Barseko

Demir Madencisi
Mesajlar
285
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
271
Puanları
0
II. Bölüm - Olaylar Açığa Çıkıyor
Arkadaşıma gittim ve olayı anlattım. O da benimle aynı fikirdeydi. Koskoca şehre 2 kişi gidemezdik. Arkadaşım tanıdığı birilerini topladı ve şehre yol aldık. Şehre daha varamadan gece oldu. Bir mağaraya girip uyuduk. Bir kişi nöbet tutuyordu. Gecenin bir yarısı yakınımdan gelen çığlık sesiyle irkildim. Mağarada kimse de yoktu. İlerledim. Sesin geldiği yere doğru ilerledim. Ses çalının arkasından geliyordu. Yavaşça çalıya doğru yürüdüm. Arkasına baktım ve bir de ne göreyim! Tüm ekip kanlar içinde yerde yatıyor. Birden şimşek çaktı ve beyaz gözlü adam karşımda dikildi. Elimdeki kılıcı alıp koluma bir çizik attı. Uzakları işaret etti ve birden kayboldu. Sinir krizi geçirdim ve "Yeter artık, bırak peşimi!" diye haykırdım. 10 dakika boyunca ağladım. Sonra kendimi toplayıp şehre yol aldım. Bir tepeye çıktım. Şehir görünmüştü. Şehre indim. "Kimse var mı?" diye bağırdım fakat cevap gelmedi. En azından şehirde bana 40-50 gün yetecek kadar erzak vardı. Sabah oldu. İşlerimi yaptım. Ve şehirde biraz gezintiye çıktım. Savaş alanına gittim. Şehit mezarlığına gittim ve kardeşimin ruhu için dua ettim. Şehirdeki yeni evime akşam vakti döndüm. Dolabı karıştırdım ve bir şeyler yedim. Gece yatarken şimşek çaktı ve kapım çaldı. Kılıcımı aldım ve kapıyı açmaya gittim. O beyaz gözlü adam olduğunu biliyordum. Kapıyı açtım ancak bembeyaz bir yer göründü. Portala benziyordu. İçine girdim. Bir çöle ışınlandım. Çölün ortasında büyük bir piramit vardı. Piramide girdim. Kapı kilitli değildi. O beyaz gözlü adam arkamdan beni dürtükledi ve bana "Hoş Geldin Yabancı..." dedi. Benim elimden tutup tahtayla kaplı bir odaya götürdü. Aramızda şöyle bir konuşma geçti.

(Ben) + Kimsin ve neden benimle uğraşıyorsun? Benim sana ne zararım dokundu? Neden çevremdeki her şeyi yok ediyorsun?!

(Beyaz Gözlü Adam) - Kim olduğum önemli değil. Fazla konuşmayacağım ama ömrüm boyunca yapmak istediğim şeyi yapacağım. GARDINI AL!

+ Seve seve seninle savaşırım. Yeter ki öl ve ben bu beladan kurtulup hayatıma devam edeyim.

Elime 1 tahta kılıç verdi. Kendisi ise 2 elmas kılıç aldı. Tahta kılıçla alt edemeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden bir açığını buldum ve beyaz gözlü adamı yere düşürdüm. Tahta kılıcın ucu sivri olduğundan kolayca beyaz gözlü adama sapladım. Onun kılıçlarını da alıp duvara fırlattım. Nihayet hayatım normale döndü deyip odadan ayrılırken beyaz gözlü adam bana seslendi. Beni yanına çağırdı. Yanına gittim ve aramızda bir konuşma geçti:

+ Ne var? Yine ne istiyorsun?

- Dinle Steve. Sen daha küçücük bir bebekken, savaş ilanı çıktı. Babam beni 15 yaşında cepheye yolladı. Savaşta bir mayına bastım ve gözlerimi kaybedip öldüm. Seni o ihtiyardan çok ben korudum. Geceleri zombiler, örümcekler kapınıza dayanıyordu. Onları hep ben uzaklaştırıyordum. Sırf senin için. Sana o notu da ben yazdım. Şehre saldıranlar seni arıyorlar. O arkadaşların da para karşılığı seni o saldırganlara teslim edeceklerdi. Onları öldürerek sana iyilik yaptım. hiçbir şeyi bilmiyorsun. Sadece yargılıyorsun beni. Umarım yaptığından memnun kalırsın. Beni unutma. Bu ev artık senindir. Burada seni kimse bulamaz. Elveda...

+ HEROBRINE!!! :cry:



Yorumlarınız ve verdiğiniz puanlar için teşekkür ederim. :)

:cry:
 

Üst