Erol'un Rüyası

Erbatur

Gözlerimin içindeki ülkemsin sen benim.
Mesajlar
334
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
278
Puanları
810
Ruh hali
Kadrosunu baştan aşağı değiştirip Süper Lige şampiyonluk parolasıyla giriş yapan Fenerbahçe’nin ligin 7.haftasındaki tek hedefi Antalyaspor deplasmanından 3 puanla dönmekti. Bu uğurda hafta içi tüm antrenmanlarını tamamlayan Fenerbahçe kafilesi özel uçakla Antalya’ya doğru yola çıkmıştı.
Fenerbahçe yönetiminin ve taraftarının 2020-2021 sezonunda kendilerini mutlu sona ulaştıracağını umduğu teknik direktör Erol bulut, kafileyi Antalya’ya götüren uçağın özel ligin en iyi kadrolarından birine sahip olduğunu çok iyi bilen Erol hoca, bir yandan maçı kafasında oynuyor, diğer yandan savunma güvenliğini korumak ve erken bir gol bulmak arasındaki ince çizgiye dair taktiklerinin üzerinden geçiyordu.
Erol Hoca’nın arkasındaki koltukta Mehmet Aurelio, hemen yanındaki koltukta sportif direktör Emre Belözoğlu ve önlerindeki iki koltukta da Selçuk Şahin ve Volkan Demirel oturuyordu. Futbolculuk kariyerlerinin farklı dönemlerinde Fenerbahçe’de top oynamış bu isimlerin yönetimindeki Fenerbahçe, 7.haftada alacağı galibiyetle, haftayı İzmir’deki üzücü deprem felaketi nedeniyle bay geçen Alanyaspor un önünde, haftayı lider kapatmayı kafaya koymuştu. tüm hazırlıklar bu doğrultuda yapılmıştı.
Dün gece geç saate kadar Antalyaspor’un taktik analizini yapan Erol Hoca, rakibinin tüm artılarını ve eksilerini çıkartmıştı. Takımının taktiksel anlamda hazır olduğunu düşünüyordu. Uçaktan inip otele yerleşir yerleşmez yardımcılarıyla üzerinden geçmesi gereken birkaç ayrıntı kalmıştı sadece. İlk 11 kafasında netti.
Uçakta camdan içeri giren güneşi durdurmak için güneşliğini kapalı tutuyordu Erol hoca. Bir an için eli güneşliğe gitti ve hafif araladı. Göz kamaştıran güneş ışıkları gözünü alınca hemen geri kapattı.
Açma hocam bence” diyen Emre’nin sesi geldi yan taraftan.
“Yok açmayacağım, güneş var fena,” diye yanıtladı Erol hoca.
Emre gülümsedi. “Güneşliği kastetmemiştim hocam.”
Bir an için Emre’nin ne demek istediğini anlamayan Erol hoca, önündeki tepside titreşen telefonu fark etti. O açana kadar kapanmıştı. Bir telefona, sonra Emre’ye, ardından tekrar telefonuna bakan Erol hoca, arayan numaranın Ali başkan olduğunu görünce bir an şaşırdı. Ali başkan takımın uçakta olduğunu biliyordu. Uçağa binmeden önce havalimanında görüşmüşlerdi en son. Uçakta olduğunu bildiği Erol hocayı arayacak kadar önemli olan ne olabilirdi acaba?
“Biz arkaya geçiyoruz hocam.” dedi Volkan Demirel Erol Bulut’a. Emre, Selçuk ve Aurelio izlediler Volkan’ı. Erol hoca business class tarafında bir tek kendisinin kaldığını fark edince, bir garipsedi. Sonrasında omuz silkip telefonuna geri döndü. Ali Koçun cevapsız aramasına yanıt vermek istedi. Fakat telefon çekmiyordu bir türlü.
Baş üstündeki düğmeye basıp kabin görevlisini çağırdı. Hatlarda bir problem olup olmadığını soracaktı bekledi bekledi ama ne gelen vardı ne giden. uçağın arka kısmından değişik sesler duyduğunu sandı kulak kesildi. evet, kesinlikle garip sesler geliyordu arkadan. Bağırışlar çağırışlar, gürültüler, hırlamalar...
Ayağa kalktı ve ekonomi bölümüne doğru ilerledi. iki bölümü ayıran perdeyi araladığında dehşetle irkildi. Ortalık birbirine girmişti. Tüm baş üstü dolapları açılmış, çantalar etrafa saçılmıştı. Futbolcuların bir kısmı koltuklarında hareketsiz yatıyordu. Ekibin geriye kalanı yerlerdeydi. Herkes baygındı. Hemen önünde yatmakta olan Gustavo' ya baktı. Brezilyalının boynundaki iki küçük noktadan kan aktığını gördü. Hızla onun önündeki Volkan Demirel’e baktı. Aynı yara izi onun da boynundaydı. burada neler olmuştu? ellerini başının arkasına koydu. Hemen kaptanla ya da kabin ekibiyle görüşmeliydi. Kalbi küt küt atıyordu.
Derken arkasından bir ses duydu “Buyurun düğmeye basmışsınız, nasıl yardımcı olabilirim?” diye soran bu kalın ses bir insandan çok bir yaratığa ait olmalıydı.
Arkasındaki kişinin nefesini ensesinde hissetmişti Erol Hoca kim ile karşı karşıya kalacağını bilmeden, kaderiyle yüzleşmek üzere yavaşça arkasını döndü. Kireç beyazı suratı, korkutucu dişleri ve zihinlere kazınmış elbisesiyle Kont Drakula ile yüz yüzeydi.
Erol hoca daha bir şey diyemeden Kont Drakula konuşmaya başladı. “Bu maçta 3 puan almak istiyorsan, oyun planını sırf Caner’in ortaları üzerine kurgulama.”
Erol hoca korku, endişe ve şaşkınlık duygularını aynı anda yaşıyordu. “Efendim?” diyebildi.
“Rakip sahada bas, rakibi çıkartma. Anladın mı?”
Erol Hoca’nın korkusu yerini kızgınlığa bırakıyordu. “Bir dakika kardeşim, hoca benim, sana ne oluyor?”
Drakula kollarını göğsünün üzerinde bağladı. hafif bir tebessümle, “demek öyle. peki o zaman sana maçta başarılar dilerim.” dedi.
Yavaş yavaş özgüveni yerine gelen Erol Hoca, uçağın arka kısmından bir kez daha sesler duydu. Yüzünü o tarafa döndüğünde tüm ekibin ayaklanmış, kollarını ona doğru uzatmış ve vampir dişlerini ona göstererek kendisine doğru yürümekte olduğunu gördü. Göz açıp kapayıncaya kadar tüm ekip hocanın üzerine çullanmıştı.
Erol bulut sadece, “Hayıııırrrr!” diye bağırmaya çalışmış ama sesi çıkmamıştı...
Erol hoca Business Class’taki koltuğunda, olduğu yerde sıçrar buldu kendini. Kan ter içindeydi. Uyku sersemliğini atması birkaç saniye sürdü. Notlarını incelerken uyuyakalmış olmalıydı. Bir yudum suyunu içtikten hemen sonra; ''İyi misin hocam?'' diye soran Emre’nin yatıştırıcı sesi geldi yandan
“İyiyim iyiyim. Dalmışım. Kâbus gördüm iki dakikada.”
Emre’nin yüzüne anlıyorum der gibi bir tebessüm yayıldı. “Geçti hocam. Ne gördün kabusunda, maçı mı kaybediyorduk?”
“Onun gibi bir şeyler,” dedi Erol Bulut. Dün gece geç saatte çalışırken televizyonda Cadılar Bayramı temalı bir film oynuyordu. Muhtemelen bilinç altına işlemiş ve bu kısa kestirme sırasında gün yüzüne çıkmıştı.
Güldü Erol Hoca korkunç olduğu kadar komikti de gördüğü rüya.
İçecek bir şeyler istemek üzere kabin görevlisini çağırdı. Uzun boylu, ince, beyaz tenli kabin görevlisi Erol Hoca’ya gülümseyerek yanına geldi. Kabin görevlisinden irkildi ve ani bir hareketle güneşliği açtı Erol Hoca. Görevlinin pencereden giren güneş ışıklarıyla parıldayan köpek dişleri ne kadar uzundu öyle? “Yoksa?” diye geçirdi içinden, "Kâbus gerçek miydi?"
Önündeki tepside duran cep telefonunu aldı eline. Ali Başkan’dan cevapsız arama vardı. Soğuk terler dökmeye başladı. Volkan futbolcuların yanına gideceğini söyleyerek ayaklandı. Business Class’ın tamamı ayaklanınca Erol Bulut da onları takip etti bu sefer. “Ben de geleceğim.”
Antrenörler birbirlerine baktılar hoca da bir gariplik vardı.
“Çocuklara ileride basmaları gerektiğini hatırlatacağım.” dedi Erol bulut arkaya doğru ilerlerken...
Uçak inecek, ekip otele yerleşecek ve maç saati geldiğinde Fenerbahçe, Antalyaspor maçında ileride basacaktı. Caner’in ortalarından fazlası da vardı bu takımda...
Etkili bir oyunla galip gelecek ve rakiplerini sürekli ısıran, kendi sahasına hapseden bir takım olarak nam salacaktı. Fenerbahçe ligin ilerleyen haftalarında. Tıpkı kan emici bir vampir gibi... Fenerbahçe, rakiplerinin kâbusu olmaya geliyordu...
 


FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
fanfiction bir hikaye sanırım. fenerbahçe için böyle bir hikaye yazılacağını hiç düşünmemiştim xd
 

Üst