FFHD
orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
- Mesajlar
- 969
- En iyi cevaplar
- 21
- Beğeniler
- 1,469
- Puanları
- 2,680
Jason
"Bu taraftan! Arkada kalmayın!"
Baron Oswald'ın yardımcısı, daha doğrusu çığırtkan Morgan, beş evlatlığı baronun odasına götürdü. Sesi içeride yankılanırken, çocuklar oturdukları ahşap iskemlelerden kararsızca doğruldular. Evlatlıklar, büyük gün sonunda gelip çattığı için heyecanlıydılar. Hiçbiri, Marti'in onlar için açtığı demir kapıdan geçen ilk kişi olmak istemiyordu. Ayaklarını yere sürüye sürüye ilerlediler.
Morgan, "Haydi, haydi!" diye sabırsızca bağırdı. Sonunda başa Horace geçti. Diğerleri de iri yarı çocuğun peşine takıldılar.
Jason, Baron'un çalışma odasına girince merakla etrafına baktı. Şatonun bu kısmında daha önce hiç bulunmamıştı, bulunması yasaktı. Baron'un olduğu kısım, muhafızlar tarafından dikkatle korunuyordu. Elçiler ve devlet adamları dışında buraya kimse giremiyordu.
Odanın için çok geniş, tavanı çok yüksekti. Duvarlar büyük taş bloklardan, aralarında çok ince harç konularak örülmüştü. Kuzeye bakan duvarda, doğayla iç içe ve büyük ahşap panjurları olan bir pencere vardı. Parlak, güneş ışığı doğrudan Baron Oswald'ın büyük meşe masasına düşüyordu.
"Haydi bakalım! Dizilin, dizilin!" Morgan bu idarecilik işinden hoşlanmışa benziyordu. Çocuklar beceriksizce sıraya dizildiler. Morgan onları beğenmez bir ifadeyle tek tek kontrol etti.
"Boy sırasına göre! En uzununuz bu uca gelsin!" Aralarında en uzun olanın durmasını istediği ucu gösterdi. Grup, yavaş yavaş düzene girdi. Elbette, Horace en uzunlarıydı. Ondan sonra Linda geliyordu. Sonra, onrdan yarım baş kısa ve oldukça kısa olan Ferron vardı. David, bir parmak daha uzun olsa da, Jason'a gülümseyerek öne geçmesini işaret etti. David hep böyleydi, utangaçtı. Jason sıraya girerken, Morgan'ın sesi onu durdurdu.
"Sen değil, uzun olacak geçecek!"
David, özür dilercesine omuz silkerek, Morgan'ın gösterdiği yerde durdu. Jason da sıranın en sonuna geçti. Morgan'ın onun boyuna bu kadar dikkat çekmesine içerlemişti.
Morgan telaşla, çocukların üzerlerini düzeltiyordu.
"Şart değil, Morgan."
Konuşan, devasa masasının arkasındaki küçük kapıdan içeri giren Baron Oswald idi. Şimdi, Morgan hazır ola geçmişti. Ellerini arkasında kavuşturmuş, topuklarını sıkıca birbirine yapıştırmıştı. Dizleri birbirinden ayrık, bacakları arkaya doğru kavisli ve başı arkaya yatık duruyordu.
Baron Oswald, gözlerini devirdi. Morgan'ın bu denli düzen hastası olduğunu biliyordu. Baron, tipik bir krallık şövalyesi gibi geniş omuzlu, çok kaslı, iri bir adamdı. Jason onu Horace'ye benzetmişti. Horace daha on beş yaşına yeni basmıştı, onun bu gelişimden etkinlendi.
Kısa ve düzgün kesilmiş kır sakalıyla kırklı yaşlarda olduğunu ele veriyordu. Güçlü bir çenesi, iri yarı bir burnu, kalın kaşlarının ardında kara ve delici gözleri vardı. Jason, Baron'un yüzünde kaba olmayan, güçlü bir ifade olduğunu sezdi. O kara gözlerinde şaşırtıcı bir muziplik yatıyordu. Jason, Baron'un bu tavrının çocuklara karşı zaafından olduğunu anlamıştı.
Morgan, Baron'un yüzünü hafifçe ekşitmesine neden olarak, "Efendim!" diye bağırdı. "Adaylar sıralandılar ve hazırlar!"
Baron, sabırla "Gördüm." diye yanıtladı. "Zaanat ustalarını da içeri alsaydın ya!"
Morgan, topuklarını birbirlerine vurmaya çalışarak, "Efendim!" diye karşılık verdi. Yumuşak deriden ayakkabılar giydiği için bu girişimi başarısız oldu. Dirsekleriyle dizlerini bükerek, çalışma odasının kapısına yürüdü. Yürüyüşü, Jason'a yürümeye yeni başlayan bebekleri anımsattı. Morgan elini kapının koluna koyarken Baron, onu bir kez daha durdurdu.
Yumuşak bir tonla "Morgan?" dedi. Sekreter, soran bir bakışla arkasına dönerken, Baron aynı anda konuşmasını sürdürdü. "Lütfen onlara kaba olma, rica et."
Morgan, hevesi kaçmış görünerek, "Peki, lordum." dedi. Kapıyı açtı ve alçak sesle konuşmak için kendini zorlayarak, "Zaanat ustaları, içeriye gelin lütfen."
Zaanat Okulu idarecileri, öncelik sırasına gözetmeksiniz içeri girdiler. Hepsi birbirine büyük bir hayranlık ve saygı besler, nadiran katı bir tören usulü izlerdi. Önce Savaş Okulu'nun başkanı Sör Edward girdi. Baron gibi uzun boylu ve geniş omuzluydu. Zincirden örülmüş zırhtan bir savaş giysisiyle, kendi arması olan kızıl bir kartal sembolü işli, beyaz bir cübbe giymişti. Bu armayı gençliğinde, krallığın güney kıyısını sürekli yağmalayan Kreisyk Şövalyeleri'yle savaşarak hak etmişti. Belinde ise elbette bir kılıç kemeri ve ona iliştirdiği uzun savaş kılıcı vardı. Hiçbir şövalye insan içine kılıcı olmadan çıkmazdı. Edward, Baron'la hemen hemen aynı yaşlardaydı ama daha yaşlı olduğu kır saçından belli oluyordu. Deniz mavisi gözleri sizi aldatmasın katı bir adamdı. Bıyıkları fazlasıyla kalındı ve Baron'un aksine sakalı yoktu.
Sonra içeri, şatodaki Okçuluk Okulu başkanı Leydi Betty girdi. İncecik, kır saçlı ve zarif bir hanım olan Leydi Betty, gençliğinde çok güzeldi. Hala erkeklerin başını döndürecek kadar alımlı ve şıktı.
Zırhtan örülme, bileklerine kadar uzanan bir savaş giysisi giymişti. Sırtına taktığı sadakta bir düzine kadar sivri ok vardı. Uzun, parlak yayı odaya giren güneş ışığıyla daha da parlak bir hal almıştı.
Aşçıbaşı Ulf, Leydi Betty'den sonra içeri giren kişiydi. Beyaz bir yelek giymişti, yeleğinde kırmızı lekeler vardı. Jason önce bunun kan olduğunu düşündü ama Ulf, cebinden aşçı şapkasını çıkarınca Ulf'u tanıdı. Onu kel görmeye alışık değildi.
Odaya sonra giren kişi Usta Sharon oldu. Sharon bir Işık Muhafızı'ydı. Uzun, siyah pelerinine sarılmıştı. Muazzam bir ciddiyetle Zaanat Ustaları'nı selamladı ve pencerenin önüne geçip pelerinine sarıldı. Jason bir an onu orada göremedi ama sonra bunun bir göz yanıltması olduğunu farketti. Aslında oradaydı ama pelerinini onu gizliyordu.
"Zaanat ustaları içer..." Baron, Morgan'ın sözünü hızla kesti. "Hoş geldiniz, çocuklar ve ustalarım." dedi. Sör Edward, Baron'a soru sorarcasına baktı. "Nereye oturalım?"
Morgan kafasına vurdu ve kilerden dört iskemle daha çıkardı. "Buyrun, efendim."
"Evet, her şey hazır olduğuna göre..." Morgan intikam alıyormuş Baron'un sözünü kesercesine sıranın başındaki Horace'e döndü. Baron sabırlı davranmaya çalışıyordu, senle sonra konuşacağız gibi baktı.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, bana destek olmak için bu bağlantıdan profilimi takip edebilirsiniz!
"Bu taraftan! Arkada kalmayın!"
Baron Oswald'ın yardımcısı, daha doğrusu çığırtkan Morgan, beş evlatlığı baronun odasına götürdü. Sesi içeride yankılanırken, çocuklar oturdukları ahşap iskemlelerden kararsızca doğruldular. Evlatlıklar, büyük gün sonunda gelip çattığı için heyecanlıydılar. Hiçbiri, Marti'in onlar için açtığı demir kapıdan geçen ilk kişi olmak istemiyordu. Ayaklarını yere sürüye sürüye ilerlediler.
Morgan, "Haydi, haydi!" diye sabırsızca bağırdı. Sonunda başa Horace geçti. Diğerleri de iri yarı çocuğun peşine takıldılar.
Jason, Baron'un çalışma odasına girince merakla etrafına baktı. Şatonun bu kısmında daha önce hiç bulunmamıştı, bulunması yasaktı. Baron'un olduğu kısım, muhafızlar tarafından dikkatle korunuyordu. Elçiler ve devlet adamları dışında buraya kimse giremiyordu.
Odanın için çok geniş, tavanı çok yüksekti. Duvarlar büyük taş bloklardan, aralarında çok ince harç konularak örülmüştü. Kuzeye bakan duvarda, doğayla iç içe ve büyük ahşap panjurları olan bir pencere vardı. Parlak, güneş ışığı doğrudan Baron Oswald'ın büyük meşe masasına düşüyordu.
"Haydi bakalım! Dizilin, dizilin!" Morgan bu idarecilik işinden hoşlanmışa benziyordu. Çocuklar beceriksizce sıraya dizildiler. Morgan onları beğenmez bir ifadeyle tek tek kontrol etti.
"Boy sırasına göre! En uzununuz bu uca gelsin!" Aralarında en uzun olanın durmasını istediği ucu gösterdi. Grup, yavaş yavaş düzene girdi. Elbette, Horace en uzunlarıydı. Ondan sonra Linda geliyordu. Sonra, onrdan yarım baş kısa ve oldukça kısa olan Ferron vardı. David, bir parmak daha uzun olsa da, Jason'a gülümseyerek öne geçmesini işaret etti. David hep böyleydi, utangaçtı. Jason sıraya girerken, Morgan'ın sesi onu durdurdu.
"Sen değil, uzun olacak geçecek!"
David, özür dilercesine omuz silkerek, Morgan'ın gösterdiği yerde durdu. Jason da sıranın en sonuna geçti. Morgan'ın onun boyuna bu kadar dikkat çekmesine içerlemişti.
Morgan telaşla, çocukların üzerlerini düzeltiyordu.
"Şart değil, Morgan."
Konuşan, devasa masasının arkasındaki küçük kapıdan içeri giren Baron Oswald idi. Şimdi, Morgan hazır ola geçmişti. Ellerini arkasında kavuşturmuş, topuklarını sıkıca birbirine yapıştırmıştı. Dizleri birbirinden ayrık, bacakları arkaya doğru kavisli ve başı arkaya yatık duruyordu.
Baron Oswald, gözlerini devirdi. Morgan'ın bu denli düzen hastası olduğunu biliyordu. Baron, tipik bir krallık şövalyesi gibi geniş omuzlu, çok kaslı, iri bir adamdı. Jason onu Horace'ye benzetmişti. Horace daha on beş yaşına yeni basmıştı, onun bu gelişimden etkinlendi.
Kısa ve düzgün kesilmiş kır sakalıyla kırklı yaşlarda olduğunu ele veriyordu. Güçlü bir çenesi, iri yarı bir burnu, kalın kaşlarının ardında kara ve delici gözleri vardı. Jason, Baron'un yüzünde kaba olmayan, güçlü bir ifade olduğunu sezdi. O kara gözlerinde şaşırtıcı bir muziplik yatıyordu. Jason, Baron'un bu tavrının çocuklara karşı zaafından olduğunu anlamıştı.
Morgan, Baron'un yüzünü hafifçe ekşitmesine neden olarak, "Efendim!" diye bağırdı. "Adaylar sıralandılar ve hazırlar!"
Baron, sabırla "Gördüm." diye yanıtladı. "Zaanat ustalarını da içeri alsaydın ya!"
Morgan, topuklarını birbirlerine vurmaya çalışarak, "Efendim!" diye karşılık verdi. Yumuşak deriden ayakkabılar giydiği için bu girişimi başarısız oldu. Dirsekleriyle dizlerini bükerek, çalışma odasının kapısına yürüdü. Yürüyüşü, Jason'a yürümeye yeni başlayan bebekleri anımsattı. Morgan elini kapının koluna koyarken Baron, onu bir kez daha durdurdu.
Yumuşak bir tonla "Morgan?" dedi. Sekreter, soran bir bakışla arkasına dönerken, Baron aynı anda konuşmasını sürdürdü. "Lütfen onlara kaba olma, rica et."
Morgan, hevesi kaçmış görünerek, "Peki, lordum." dedi. Kapıyı açtı ve alçak sesle konuşmak için kendini zorlayarak, "Zaanat ustaları, içeriye gelin lütfen."
Zaanat Okulu idarecileri, öncelik sırasına gözetmeksiniz içeri girdiler. Hepsi birbirine büyük bir hayranlık ve saygı besler, nadiran katı bir tören usulü izlerdi. Önce Savaş Okulu'nun başkanı Sör Edward girdi. Baron gibi uzun boylu ve geniş omuzluydu. Zincirden örülmüş zırhtan bir savaş giysisiyle, kendi arması olan kızıl bir kartal sembolü işli, beyaz bir cübbe giymişti. Bu armayı gençliğinde, krallığın güney kıyısını sürekli yağmalayan Kreisyk Şövalyeleri'yle savaşarak hak etmişti. Belinde ise elbette bir kılıç kemeri ve ona iliştirdiği uzun savaş kılıcı vardı. Hiçbir şövalye insan içine kılıcı olmadan çıkmazdı. Edward, Baron'la hemen hemen aynı yaşlardaydı ama daha yaşlı olduğu kır saçından belli oluyordu. Deniz mavisi gözleri sizi aldatmasın katı bir adamdı. Bıyıkları fazlasıyla kalındı ve Baron'un aksine sakalı yoktu.
Sonra içeri, şatodaki Okçuluk Okulu başkanı Leydi Betty girdi. İncecik, kır saçlı ve zarif bir hanım olan Leydi Betty, gençliğinde çok güzeldi. Hala erkeklerin başını döndürecek kadar alımlı ve şıktı.
Zırhtan örülme, bileklerine kadar uzanan bir savaş giysisi giymişti. Sırtına taktığı sadakta bir düzine kadar sivri ok vardı. Uzun, parlak yayı odaya giren güneş ışığıyla daha da parlak bir hal almıştı.
Aşçıbaşı Ulf, Leydi Betty'den sonra içeri giren kişiydi. Beyaz bir yelek giymişti, yeleğinde kırmızı lekeler vardı. Jason önce bunun kan olduğunu düşündü ama Ulf, cebinden aşçı şapkasını çıkarınca Ulf'u tanıdı. Onu kel görmeye alışık değildi.
Odaya sonra giren kişi Usta Sharon oldu. Sharon bir Işık Muhafızı'ydı. Uzun, siyah pelerinine sarılmıştı. Muazzam bir ciddiyetle Zaanat Ustaları'nı selamladı ve pencerenin önüne geçip pelerinine sarıldı. Jason bir an onu orada göremedi ama sonra bunun bir göz yanıltması olduğunu farketti. Aslında oradaydı ama pelerinini onu gizliyordu.
"Zaanat ustaları içer..." Baron, Morgan'ın sözünü hızla kesti. "Hoş geldiniz, çocuklar ve ustalarım." dedi. Sör Edward, Baron'a soru sorarcasına baktı. "Nereye oturalım?"
Morgan kafasına vurdu ve kilerden dört iskemle daha çıkardı. "Buyrun, efendim."
"Evet, her şey hazır olduğuna göre..." Morgan intikam alıyormuş Baron'un sözünü kesercesine sıranın başındaki Horace'e döndü. Baron sabırlı davranmaya çalışıyordu, senle sonra konuşacağız gibi baktı.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, bana destek olmak için bu bağlantıdan profilimi takip edebilirsiniz!