Son Gün: Bir Ülkenin Bilinmeyen Bir İstilayla Savaşı (3)

FFHD

orda her kiminleysen, belki sevgilinleysen...
Mesajlar
969
En iyi cevaplar
21
Beğeniler
1,469
Puanları
2,680
Bölüm 3: Yeniden Amerika'dayım!

Gözlerimi açtığımda bir hastanede olduğumu farkettim. Daha doğrusu yoğun bakımdaydım. Bir hemşire kapıyı hızla açarak yanıma geldi. Kontrollerimi yaptı ve doktora haber verdi. Doktor geldi, sonuçları inceledi ve birkaç güne taburcu olacağımı söyledi. Ben ise onlara sürekli neden burada olduğumu ve neler yaşadığımı soruyordum fakat onlardan hiçbir bilgi alamadım. Doktor ve hemşire birkaç kontrol daha yapıp odadan çıktı ve artık yalnızdım. Beyaz duvarlı, sağımda duran bir *elektro-panel vardı. Odada sadece bir sedye ve panel vardı. Bomboş bir oda. Yaşadıklarımı düşünüyorum ve çılgınca geliyordu. O yaratıklar neydi, ben neredeydim? Hiçbir fikrim yoktu. Birkaç dakika geçtikten sonra odaya korumalarıyla bir adam geldi. Kahverengi saçlı, yapılı, siyah gözlü bir adam girdi. Korumalarının dışarı beklemesini söyledi. Yavaş adımlarla bana yaklaştı ve kısık sesle: "Seni almaya geldik, korkma. Biz Amerika adına çalışıyoruz ve seni koruma altına alacağız" dedi. Bir ıslık çaldı ve korumalar içeriye girdi. Koluma bağlı olan serumu çıkarttılar ve ayağa kalktım. Hızla odadan çıktı ve hastanenin koridorunda yürümeye başladık. Etrafta çığlıklar atan hasta yakınları, koşuşturan hemşireler ve doktorlar vardı. Yanımdaki adama burada ne olduğunu sordum. Adam ise bana bunları yolda konuşacağımızı söyledi. İki, üç kat merdiven indik ve sonunda çıkışa ulaşmıştık. Hastaneden çıktık ve siyah bir minibüse bindik. İki koruma ve adam ile birlikte arkada oturuyorduk. Önde silahlı, siyah takım elbiseli bir kişi ve en arkada da beyaz takım elbiseli biri oturuyordu. Adam konuşmaya başladı: "Ben Lui, Lui Canton. Harekat Komutanı'yım. Amerika'ya bir saldırı düzenlendi. Kimin düzenlediğini ya da neden düzenlediğini bilmiyoruz. Sadece bir fotoğraf var elimizde.". Lui, ceketinin cebinden bir fotoğraf çıkardı ve bana uzattı. Fotoğrafı aldım ve incelemeye başladım. Fotoğrafta, büyük bir karaltı vardı. Meydanın tam ortasında duruyordu. Ben elimdeki fotoğrafı incelerken Lui konuşmasına devam etti: "Bilinmeyen bir madde, meydanda büyükçe bir patlamaya yol açtı. Anlık bir patlama. Senin bu olayla ilgili bir fikrin var mı Marcos?". Karaltıyı görmüştüm fakat bunu açıklamamın beni tehlikeye sokacağına dair bir his kaplamıştı içimi bu yüzden hayır anlamında kafamı salladım. Birkaç saat daha yol gittiğimizde araba durdu, kapı açıldı ve indik. İndiğimizde heryer yemyeşildi ve sadece ileride demir bir kapı vardı. Kapıya doğru yeşilliklerde yürümeye başladık. Kapıya doğru yürüdükçe aslında onun uzakta olduğunu fark ettim. Kapıya daha da yaklaştık. Arkamı dönüp Lui'ye bu kapı ne diye sordum. Lui ise bana, ne olduğunu onlarında bilmediğini söyledi. Korumalardan biri kapıyı açmaya kalktı. Fakat açamadı. Lui bana kapıyı açmamı söyledi. Ben de denemek istedim ve kapıya yaklaştım. Kapının artık çok yakınındaydım ve kapı beni bir anda içine alacak gibi hissediyordum fakat birkaç dakika orada durdum ve hiçbir şey olmadı. Ben de kapının kulbunu tuttum ve açmaya çalıştım. Kapı bir anda açıldı ve kapının içinden bir karaltı çıktı. Fotoğraftaki gibi bir karaltı. Karaltı çok hızlı bir biçimde gökyüzüne doğru çıktı. Birkaç metre üstümüzde durdu. Korumalar silahlarını kaldırdılar ve karaltıya doğrulttular. Herkes endişeli ve korkmuşa benziyordu. Korumalar Lui'nin işaretiyle karaltıya ateş açtı ancak karaltıya hiçbir şey olmamıştı. Karaltı, altıya ayrıldı ve korumaların içine girdi. Adamların gözü simsiyah olmuştu ve donup kalmışlardı. Ben de yerden bir silah kaptım ve ben de karaltıya ateş ettim. Ne de olsa ben kapıyı açabilmiştim ve belki de benim bu karaltıyı yok etmem gerekiyordu. Silahı doğrulttum ve bir kez ateş ettim. Karaltı tekrar birleşerek büyük bir yuvarlak oldu. Korumalara baktığımda hepsinin gözü beyaza dönmüş ve ağızlarından duman çıkıyordu. Ben korumalara bakarken karaltı birden bana doğru hareket etti. Çok hızlıydı ve kaçmama imkan yoktu. Karaltı benim içime girmemişti fakat etrafımı sarmıştı. Her taraf simsiyahtı. Kalbimde bir acı hissediyordum ve anılarım aklıma geliyordu. Sanki bir anı yakalamaya çalışıyordu ve sonunda bir anıda durdu ve anı gözümde bir anda canlanmaya başladı. Annemin öldüğünü günü görüyordum. Kafamın içinde bir ses benim de annem gibi öleceğimi söylüyordu. Gücümü topladım ve bağırmaya başladım. İşe yaramıştı, karaltı küçükte olsa yırtılmıştı. Bunu fırsat bilip koşmaya başladım. Ormanın içine girdim. Ağaçların arasından bir yandan koşuyor, bir yandan da karaltıya bakıyordum. Birkaç dakika daha koştuktan sonra ormanın bitimini gördüm. Sağ tarafa dönmek ve tekrar ormanda kaybolmak istesemde karaltının üç bir yanımdanda beni takip ettiğini fark ettim ve ormanın çıkışına doğru koşmaya devam etti. Ormandan çıktım, yine yemyeşil bir düzlük karşımdaydı. Dümdüz koşuyordum. Biraz daha koştuktan sonra bir araç sesi duydum. Sağ tarafıma baktığımda beyaz bir araba gördüm. Araba bana biraz daha yaklaştı ve durdu. İçinden iki kişi indi. Aracın kapılarına siper aldılar ve ellerindeki garip silahlarla ateş açtılar fakat kurşun değildi bunlar. Bir tür lazerdi ve karaltıya değdiği an karaltının bir parçası yok oluyordu. Bana hızlı olmamı ve araca binmemi söylediler. Ben de yapacak tek bir şey kaldığı için arabaya doğru ilerlemeye başladım. Çok yorulmuştum fakat araba ulaşacak gücüm vardı. Son gücümü kullandım ve depar attım. Karaltı tamamen yok olmaya başladı ve gittikçe küçüldü...küçüldü ve küçüldü. Artık yoktu. Arabanın yanına varınca iki adamın Lui ve John olduğunu gördüm. Araca atladım ve düzlükte ilerlemeye başladık...
 



Üst